Bertrand Russell Üzerine

Bertrand Russell Üzerine

Bertrand Russell

Yaşadığı dönemde çok etkili ve ünlü bir filozoftu. Hatta Albert Einstein, “Büyük düşünürler her zaman orta zekâlı insanlardan şiddetli muhalefet görmüşlerdir.” sözünü Russell’ı desteklemek için yazdığı mektupta kullanmıştır. Okunması ve anlaşılması gereken önemli çağdaş filozoflardan birisidir Russell.

20. yüzyılı en çok etkileyen entelektüellerden birisidir Bertrand Russell. Russell’ın önemi şuradan ileri gelir: O odasına kapanmış ve sadece oradan yazan, çizen, toplumdan izole olmuş bir entelektüel değildir. Toplumsal konulara duyarlı ve bu konuda tavır gösteren bir insandır. Aynı zamanda savaş karşıtlığını da pratik bir tavra dönüştürmüş ve barışı savunmuş, bu nedenle hapiste yatmış, ama düşüncelerinden taviz vermemiştir. Anarşizm düşüncesinden de etkilenmiştir. Özellikle de Kropotkin’den. Bu konuda bazı düşünceleri de vardır. Ancak yine de bu konuda ileri bir adım atıp, sistemden vazgeçememiştir tümüyle. Sisteme eleştirel yaklaşmakla birlikte, yine de onun düzelebileceğine yönelik umutlar taşır. Bununla birlikte çok önemli bir entelektüeldir. Onu ‘Batı’ dünyasının son entelektüeli olarak niteleyenler de var.

Russell, aristokratik bir entelektüeldir. İngiltere’nin köklü bir aristokrat ailesindedir.

Bir konuyu çeşitli yönleriyle sorgularken, insan daha önce bildiğini sandığı şeyi, aslında çok az bildiğini, ya da hiç bilmediğini, yanlış bildiğini düşünebiliyor. Çünkü farklı bakış açıları ve düşünceler, farklı pencereler açabiliyor.

Burada önemli olan konuyu saptamak, yoğunlaşmak, onu öğrenmeye, analiz etmeye yönelik kapsamlı okumalar yapabilmek ve son tahlilde bunu kâğıda aktarabilmek. Bu aşamada da emek vermek gerekiyor. Bir konuyu yazarken, en iyisi o konuda hiçbir şey bilmediğinizi kabul ederek, baştan öğrenmektir. Farklı bakış açılarından konuyu araştırmak ve bilimsel , nesnel olmasına da gayret etmek. Eğer öğrenmekten, araştırmaktan keyif de alıyorsanız, o zaman bu süreç size zevk verecektir.

Bertrand Russell, analitik felsefenin kurucularından birisi olan bir filozof matematikçi, tarihçi ve düşünürdür. Yalnızca felsefe ile değil, gündeme aynı zamanda toplumsal olaylar karşısındaki aktif tavrı ve barışsever eylem ve yazılarıyla gelmişti. Kendisi bir aristokrattı. Onun hemen hemen bütün kitaplarını okudum. Bazı kitaplarını ise birden çok kez okudum.

Yirminci yüzyılın en önemli düşünürlerinden birisi oldu. “Dünya Görüşüm” adlı kitabı bir gazeteci ile yapılmış söyleşiden oluşuyor. Son dönemlerde tekrar sayfa sayfa satır satır okuduğum kitaplardan birisi oldu, Russell’ın diğer bazı kitaplarıyla birlikte. Çeşitli konularda görüşlerini açıklıyor, görüşleri arasında katıldığım noktalar da var, katılmadıklarım da. Bana göre bazı çelişkileri de var.

Örneğin Çin ziyaretinde Çin’den çok etkilenmiş. Bu nedenle oraya biraz fazla değer yüklüyor yazılarında gibi geldi bana. Çok nesnel olamamış o konuda sanırım. Öyle olsaydı Çin’in şimdi geldiği nokta Orwell’ın “1984”ü olmazdı.

Ama gerçekten çok önemli görüşleri de var, özellikle düşünce özgürlüğü ve barış, felsefe konusunda. Sovyetler Birliği’ni de ziyaret etmiş, gördüklerinden bir nevi hayal kırıklığına uğramış. Özellikle özgürlük konusuna vurgu yapıyor bu konuda getirdiği eleştirilerde. İktidar kavramı konusundaki görüşleri de, sınırlı. Her türlü iktidarın ortadan kaldırılmasını değil, ama frenlenmesi gerektiğine vurgu yapıyor. Polisi ise iç düzenin garantisi olarak görüyor. Yani toplumsal ve ideolojik anlamda görüşleri yine de, radikal biçimlere bürünmüyor ve sistem içinde kalıyor sonuç olarak. Sistemin ortadan kaldırılması değil de, onun revize edilmesi, ona çeki düzen verilmesi gerektiğini söylüyor. Gerektiği kadar ileri gidemiyor bu konuda dönemin radikal Marksist ve Anarşist filozoflarından bu anlamda ayrılıyor.

Ama yaşadığı dönemde çok etkili ve ünlü bir filozoftu. Hatta Albert Einstein, “Büyük düşünürler her zaman orta zekâlı insanlardan şiddetli muhalefet görmüşlerdir.” sözünü Russell’ı desteklemek için yazdığı mektupta kullanmıştır. Okunması ve anlaşılması gereken önemli çağdaş filozoflardan birisidir Russell.

Russell ve Felsefe

“Filozoflar geçmişte deneysel soruları yanıtlamakta aşırıya kaçtılar, ve sonuç olarak da, sapasağlam olgularla çatışmaya düştüler. Bu yüzden felsefenin dünyasal istekleri doyurmaya yönelik olduğu umudundan vazgeçmemiz gerek.” [1] diyor Russell.

Russell’ın bilinen önemli tüm yapıtlarını okudum bu süreçte. “Felsefe Sorunları” kitabı ise Russell’ın sorunları çeşitli yönleriyle eleştirel bir biçimde sorgulayan kitaplarındandır. O sorulara hemen kolaycı yanıtlar vermez, ya da onların zorluk dereceleri Russell’ı korkutmaz. Yorulmadan, sabırla analiz etmeye devam eder.

“Dünyada mantıklı düşünen hiç kimsenin şüphe duymayacağı kadar kesin doğrulukta bir bilgi var mıdır? İlk bakışta pek de zor görünmeyen bu soru, gerçekte, sorulabilecek en zor sorulardan biridir.”[2]

Oysa ne kadar kolaydır ilk bakışta bizim için inandığımız şeylerin kesin doğruluğunu savunmak ve otomatik olarak bir bir sıralamak. Russell işte felsefi olarak sorduğu bu sorularla bizim düz mantığımızı parçalar. İlk bakışta çok kolay görünen bu sorunun yanıtının, gerçekte hiç de kolay olmadığını görürüz biraz düşünürsek.

Bu soruyu yanıtlamaya çalışan Russell böylelikle kendi felsefi anlayışını da ortaya koyar. Sorunun ne kadar güç ve karmaşık olduğunu ise şöyle ortaya koyar aynı yapıtında:

“Belli bir durumda, inandığımız şeylerin yanlış olmadığını nasıl bilebiliriz? Bu, soruların en zorudur ve inandırıcı biçimde yanıtlanması olanaksızdır.” [3]

Yine doğru kavramını sorgularken, onun algılanmasını inançlarla ilişkilendirir ve “Oldukça açık biçimde görülür ki inançlar olmasaydı yanlışlar da olmazdı ve doğruluğun yanlışlıkla bağlılaşık olduğu anlamda doğruluk da olmazdı.” der. [4]

Bir konuda hemen bir fikir oluşturur ve o fikrin peşini takip ederiz. Çoğunlukla da fikrimizi hiç değiştirmeden bunu yaparız. Oysa, fikir oluşturma süreci çelişkilerle doludur, oluşturduğumuz fikirler birer çelişkiler yumağıdır. Ama biz bunu görmezlikten gelir ya da görmez sanki oluşturduğumuz fikir mükemmel ve sorgulanamazmış gibi onu takip ederiz. Bu konuda Russell şöyle diyor:

“Günlük yaşamda doğru diye kabul ettiğimiz birçok şeyler, daha yakından bakıldığında öylesine göze çarpar çelişkilerle doludur ki, gerçekte inanmamız gereken şeyin ne olduğunu ancak bir yığın düşünceler sonunda öğrenebiliriz.”[5]

Aslında buradan yola çıkarsak doğru olarak kabul ettiğimiz şeylerin inançlarla ilişkili olduğunu görürüz. Bir şeye inanırırız, bu bir din ya da ideoloji olabilir. Ondan sonra artık doğru kabul ettiğimiz şeyleri inancımız, ya da ideolojimizle uyumlu hale getiririz. Yani deyim yerinde ise Procrustes’in yatağı’na [6] uydururuz. 

Bu bilimsel olarak da incelenmiştir Russell’dan sonra. Buna bilimsel olarak Geri Tepme Etkisi (Backfire Effect) de deniliyor. Bu, inançlarına aykırı bir kanıt ile karşılaşan bireylerin bu kanıtı reddederek inançlarına daha da sıkı bir şekilde bağlanmalarını ifade eden bilişsel bir yanlılıktır.

“Bundan sonra düşünülmesi gereken kaplam iç gözlem (introspection) ile tanımadır. Biz yalnızca şeylerin farkına varmayız, bu farkına varmanın da farkına varırız. Güneşi gördüğümde, çokluk, güneşi gördüğümün bilgisine varırım. Bir besin istediğimde bu besini istediğimden de bilgim olur, bu durumda, “besin isteyişim”, benim tanıdığım bir nesne olur.”[7]

Russell bu durumu bilgilerin kaynağı olan bir tür özbilinç olarak niteliyor. Onun analitik yönteminin ayırt edici özelliklerinden birisi de şudur: Russell, anlayabileceğimiz her önerinin, tümüyle bizim tanıyabileceğimiz öğelerden oluşması gerektiğini öne sürer. Böylece konuya analitik olarak yaklaşmak ve çözümlemeye çalışmak da olasıdır.

“Gerçekte felsefenin değeri, geniş biçimiyle, onun kesinliksizliğinde aranmalıdır. Felsefeden hiç pay almayan adam ömrü boyunca, sağduyudan, kendi çağının ve ulusunun alışılmış düşüncelerinden ve kendi özgür usunun katkısı ya da onayı olmadan zihninde yer eden kararlardan türeyen önyargılarinn tutsağıdır. Böyle bir adamda dünya, belirli, bitimli ve açık olmaya dönüktür, ortak nesneler bir sorun yaratmaz, alışılmamış olanaklar hor görülerek bir yana atılır.”[8]

Analitik olarak eleştirel bir şekilde konuları çeşitli yönleriyle incelemesine karşın onun felsefesinin bir yönü de şu görüşünde ortaya çıkar:

“Bütün bekleyebileceğimiz şey ancak olasılıktır.”

İşte bu felsefe ve bilimdir aynı zamanda, bilimde kesinlik yoktur, olasılıklar vardır, bu olasılıklar her an değişebilir.

Kant’tan yola çıkarak a priori yöntemi de inceler.

Russell’ın Dünya Görüşü

Russell’ın “Dünya Görüşüm” adlı kitabı sorulara verdiği yanıtlardan oluşuyor ve çeşitli kavramlar ve olgulara kendi yaklaşımlarını içeriyor.

“Genellikle bilim, ne biliyorsak odur; felsefe de bilmediğimiz. Tanımlaması zor değil, bu yüzden her an felsefe sorularının bilim alanına aktarıldığım görmekteyiz.”[9]

Yine Marksizme ve Leninizme eleştirel yaklaşıyor. Kendisi de Sovyetler Birliği’ni ziyaret etmiş bir kişi. Bu yüzden kendi gözlemleriyle birleştirirek eleştirel bir yaklaşım ortaya koyuyor bu konuda.

“Ama filozof var, filozof var; kimileri kurulu düzenin koruyucularıdır, kimileri de bozucuları; Marx bu sonunculardandı. Bu tutumlardan, ne biri ne de öteki işime geliyor benim. Felsefeye düşen işi göremiyorum bunlarda. Felsefenin gerçek görevi dünyayı değiştirmek değil, anlamaktır. Bu da Marx’ın dediğinin aksidir.”[10]

Bu konuda sosyal devrimciler iktidarı ele geçirselerdi, 1905 gibi olacağını ve daha geniş kapsamlı bir yapı oluşacağını düşünüyor.

“Devrim olurdu. 1905’te yapılmak istenen devrim. Şurası aşağı yukarı muhakkak ki, sosyal devrimciler iktidarı ele geçirirlerdi ve bu adamlar bilinen türden komünist değillerdi. Şüphe yok işleri de katlanılabilir şekilde yürütürlerdi.”[11]

Bu eleştirisi çok doğru bence. Çünkü özellikle Şubat 1917 devrimi daha geniş bir kesimi kapsıyordu, ta ki bolşevikler iktidarı ele geçirip anarşistleri ve diğer kesimleri tasfiye ederek bir parti diktatörlüğü kurana dek. Bu kapsamda kademe kademe 1905’ten bu yana orada egemen olan Sovyet konseyleri tek tek dağıtıldı zaman içinde, her şey partiye bağlandı. Russell işte bu gerçeğe vurgu yapar bunu söylerken.

“Gene öyle. O zaman doğan rejimin istenecek bir yönü yok bence. Çünkü hiç bir özgürlük tanımıyor, açık tartışmaya izin vermiyor, engelsiz bir bilimsel araştırma olanağı tanımıyor. Dogmatizmi teşvik ediyor, bir düşüncenin zor ile yayımını öğütlüyor; benim gibi ihtiyar bir liberal için bu tutumlar çok kez iştah açıcı şeyler değil.” (Sovyetler Birliği hakkında sorulan bir soruya verdiği yanıt) [12]

Devlet ve iktidar konusundaki görüşleri ise sınırlı. Her türlü iktidarın frenlenmesi gerektiğine inanıyor. Birçok filozof gibi o da gelip devlet kavramında tıkanıyor, onu aşamıyor.

“Dünya, olanaklar ölçüsünde, hırsızlık ve cinayetlerden korunmalı. Bu iç düzeni, bir dereceye kadar polis garanti etmektedir. Özgürlükte yapılacak kısıntılar, özellikle topluluğun çok kalabalık olduğu durumlarda, gereklidir.”[13]

İç düzeni polisin garanti etmesi gerektiğini söylüyor ve bu noktada devleti de özgürlüklerin bir garantisi olarak görüyor Russell. Yani klasik liberalizmin görüşünden çok da farklı değil bu. Aynı liberal görüşü dile getiriyor. Düzeni korumak için devlete, polise ihtiyaç vardır. Yoksa herkesin herkese karşı savaşı olur” diyen Hobbesçu görüşün yeniden seslendirilmesinden başka bir şey değil.

Chomsky’nin, “Russell Konferansları” başlığıyla verdiği konferanslar daha sonra kitaplaştırılmış. Chomsky onun hakkında şöyle diyor:

“Bir bütün olarak ele alındığında, insan ilgisinin yöneldiği neredeyse  bütün hayati sorulara temas eden Russell’ın devasa çeşitlilikteki eserlerinin tümüne nüfuz eden ortak bir düşünce tarzından bahsedebilir miyiz? Özellikle de felsefi ve siyasi görüşleri arasında bir bağlantı var mı? Böylesine farklı alanlarda araştırma yürüten birinin çalışmalarının ortak bir kaynaktan türemesi ya da em azından sıkı sıkıya birbirine bağlı olması illa ki gerekmez. Yine de Russell’ın insanın bilgisinin ve özgürlüğünün koşullarını keşfetmek için gösterdiği çabada belki bazı ortak unsurlar ayırt edebiliriz.” [14]

Sorgulayan Denemeler

Russell, “Sorgulayan Denemeler”de iyi insan, kötü insan ayrımı yapar. Toplumda “iyi insanlar”ın varolduğunu öne sürer.

“İyi insan arkadaşlarının karanlık işler yapabileceğini aklına getirmez; bu onun iyi yönüdür. Halk da bir insanın, iyiliğini kötüleri gizlemek -için kullanabileceğini hiç düşünmez; bu da onun yararlı yönüdür.” [15]

Oysa saf iyi ya da saf kötü insan yoktur. Foucault bunu kendi açısından “normal insan kurgudur.” diye açıklamıştı. İyi insan bir kurgudur. Bu Dostoyevski öncesi edebiyatta da vardır. İnsanlar saf iyi ya da saf kötüdür. Toplum böylece ikiye ayrılır. Ama Dostoyevski, kusursuz ve mükemmel kahramanlardan, kusurlu, izole olmuş, hatta cinayet işleyecek kadar gözü kara, ne saf iyi ne de tamamen kötü karakterlere geçiş yaparak devrim yapmıştır edebiyatta. Biz hem iyi hem de bir yanımızla kötüyüz aynı zamanda.

“21. yüzyıl kapitalizminin bunaltıcı saldırısı altında bulunduğumuz bu dönemde Russell’ın kuşkuculuğu ve aklın bağımsızlığını savunuşu geçerliliğini halen korumaktadır. Russell, düşüncelerini açık ve anlaşılır bir dille aktararak bizi günlük yaşamımızı etkileyen özgürlük, mutluluk, duygular, ahlâk ve inançlar gibi felsefi sorunlar arasında gezintiye çıkarır, mantıklı öneriler yapar. Muzip bir alaycılıkla “Akılcı kuşkuculuğun yaygınlaşmasının etkisi ne olurdu?” diye sorar.”[16]

Russell, konudan konuya geçerken özgürlüğe de sık sık vurgu yapar:

“Özgürlük, en soyut anlamıyla, isteklerin gerçekleşmesini önleyen dış engellerin yokluğu demektir. Bu soyut anlamda, gücü en üst düzeye çıkararak, veya istekleri en alt düzeye indirerek özgürlük artırılabilir.”[17]

Bu noktada özgürlük ve otoriteye değinir. Otoriteyi elinde tutanların bilgisiz ve kötü niyetli olduklarını söyleyerek şöyle der:

“Otorite, kontrol ettiği insanların iyiliğini düşünenlerin elinde olsaydı göreceli olarak zararsız olurdu. Ancak böyle bir durumu güvence altına alacak bir yöntem henüz bilinmemektedir.”[18]

Oysa burada otoriteyi elinde bulunduranın kötü ya da iyi niyetli olması bir önem teşkil etmez. Kötü olan otoritenin varlığıdır. Bunu ortadan kaldıracak ya da azaltacak yerde niyetlere bağlamak bir çözüm değildir elbette, bu noktada bence Russell sistem içi kalıyor yine ve yanılıyor. Ama yine de özgürlükleri savunuyor. Hatta özgürlükleri savunduğu ve savaşa karşı çıktığı için bedel ödemiş, hapse bile girmiştir.

Erol Anar

Devam edecek…


Bertrand Russell kimdir?

Çağımızın en ünlü matematikçi, filozof ve düşünürü Bertrand Russell (1872-1970), soylu ve tanınmış bir İngiliz ailesinin oğludur, Çok küçük yaşta matematiğe karşı ilgi duymuştur. Cambridge Üniversitesi’nde okumuş (1890 -1894), daha öğrenciliği sırasında, öğretilen bilgi ve inançları yeni baştan inceleme eğilimi göstermiş, öğrenimini bitirdikten sonra aynı üniversitede yönetici ve profesör olarak görev almış (1895-1916), matematiksel mantık ve felsefe üzerinde çalışmış, Birinci Dünya Savaşı yıllarında savaş aleyhinde bulunduğu ve İngiltere’nin tarafsız kalmasını savunduğu için para cezasına çarptırılmış, bu yüzden üniversitedeki işine son verilmiş, birkaç yıl sonra da İngiliz hükümetini ve Amerika ordusunu küçük düşürdüğü gerekçesiyle altı ay hapse mahkûm olmuş, bu yıllarda bir yandan da ünlü eserlerini yazmıştır. Savaş sonunda siyasal sistemler üzerinde incelemelere girişmiş, eğitim konusundaki görüşlerini uygulamak için bir özel okul kurmuş (1927), on yıl kadar Amerika’da profesörlük etmiş, siyasal ve sosyal makaleler yazmış, memleketine dönünce (1944), Cambridge Üniversitesinde yeniden görev almış, İkinci Dünya Savaşı sırasında yazı ve konuşmalarıyle faşist kuvvetlere karşı koymuş; hayatı boyunca her çeşit haksızlık ve zulümle savaşan Russell, Amerika’nın Vietnam saldırısına karşı da «Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi»ni kurmuş, 98 yaşında ölmüştür.

Dipnotlar


[1] Bertrand Russell: Dış Dünya Üzerine Bilgimiz, Kabala Yayınevi, Çeviren: Vehbi Hacıkadiroğlu, İkinci Basım: İstanbul 1996 sayfa 24.

[2] Bertrand Russell: Felsefe Sorunları, İngilizceden Çeviren: Vehbi Hacıkadiroğlu, Üçüncü Basım: 1994 s. 9.

[3] Age, s. 97.

[4] Age, s. 98.

[5] Age, sayfa 9.

[6] Procrustes: Efsaneye göre, yatağına uydurmak için kurbanlarının kol ve bacaklarını çekip uzatan, kesip kısaltan soyguncu.

[7] Age, s. 43.

[8] Age, s. 125.

[9] Bertrand Russell: “Dünya Görüşüm”, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1970, s. 4

[10] Age, s. 5.

[11] Age.

[12] Age, s. 20.

[13] Age, s. 51.

[14] Noam Chomsky: Bilgi ve Özgürlük Sorunları, bgst yayınları, Birinci Basım: lstanbul, Mayıs 2013, sayfa 12-13.

[15] Russell: Sorgulayan Denemeler”, 11. Basım, Tübitak Yayınları, sayfa 102.

[16] Russell, age, arka kapak.

[17] Russell, age, sayfa 205.

[18] Russell, age.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!