Özgürlük ve demokrasiyi ağızlarından düşürmeyenlerin sözlerine değil, yalnızca kendi iktidar ve egemenlik alanlarındaki davranışlarına, eylemlerine dikkat ediniz. Bu yarın neler yapabileceklerini bugünden gösterecektir.
Özgürlüğüm üzerinde baskı uygulayıp, bana özgürlük getireceğini söylüyorsun. Zaten bir avuç olan özgürlüğümü de elimden alıp, yarınlarda bana özgürlük vereceğini iddia ediyorsun.
Özgürlükten söz ediyorsun, demokrasiden; ama benim attığım her adımı, davranışlarımı disiplin ya da başka bir kavram adı altında kontrol ediyor, yargılıyor, üzerimde iktidar ve baskı uyguluyorsun.
Oysa özgürlük şimdi ve buradan başlar. Şimdi ve burada benim birey olarak özgürlüğümü, haklarımı tanımıyorsan, bu demektir ki siyasal iktidarı eline alırsan, benim nefes alma özgürlüğüm dışında hiçbir özgürlüğüm olmayacaktır. Özgürlük adına bireylerin her türlü özgürlüğünü ellerinden alan kişiler, partiler, kurumlar… yarınlarda da hiçbir özgürlük getirmeyeceklerdir.
“Ayrıca, bir ahlâk yargısı da verebilirim. Her somut koşulda özgürlüğü istemekten başka amacımız olamaz. Bırakılmışlık içinde insan, ortaya değerler koyduğunu bir kez anladı mı artık bir tek şey dileyebilir: Bu da bütün değerlere temellik eden özgürlüktür.”[1]
Burada Sartre yine “Ama özgürlüğü isteyince, onun tümüyle başkalarının özgürlüğüne, başkalarının özgürlüğününse bizimkine bağlı olduğunu anlarız.” der. [2]
Özgürlük ayrıca başkasına, flora ve fauna’ya, ekolojiye zarar vermeyecek her türlü eylemi, davranışı yapmak ya da denildiği gibi istemediğini de yapmamaktır. Bu noktada sadece kendisi için özgürlük isteyen birey, başkalarının özgür olmayışı dolayısıyla tam olarak özgür olamaz. Bakunin de bu konuya değinmiştir. Toplumda bireyin özgürlüğünü sınırsız bir şekilde yaşayabilmesi için tek bir köle insan bile olmamalıdır. Sınırsız özgürlük demekle insanın özgürlüğünün önünde hiçbir engel olmadığını onu sınırsız bir şekilde genişletebileceğini kastediyorum. Yoksa dediğim gibi başkalarını olumsuz olarak etkileyen düşünce, eylem ve davranış özgürlük değildir. Kişi ancak başkalarını olumsuz olarak etkilemeden, kendi eylem ve davranışlarının sonucunu üstlendiğinde özgürlüğe yaklaşmış olacaktır.
Özgürlük ve demokrasiyi ağızlarından düşürmeyenlerin sözlerine değil, yalnızca kendi iktidar ve egemenlik alanlarındaki davranışlarına, eylemlerine dikkat ediniz. Bu yarın neler yapabileceklerini bugünden gösterecektir.
Özgürlüğümü kimseye teslim etmem
Özgürlüğümü kimseye teslim etmem bu yüzden. Çünkü zaten kısıtlıdır, sistem tarafından kısıtlanmıştır. Özgürleşmek adına, kalan özgürlüğümü birilerine de teslim edersem, daha da köle olmaktan başka bir duruma yol açmaz bu. Özgürlüğümü küçültmek değil, büyütmeliyim onu yapabildiğim ölçüde. Aynı zamanda herkesin özgürlüğünün çoğalmasına da katkıda bulunmalıyım. Çünkü birinin özgürlüğü bir diğerinin özgürlüğüne yol açabilir.
Özgürlük ve iktidar kavramları üzerine son yıllarda okuyan, yazan, araştıran ve düşünen bir insanım. Bu konular üzerine kafa yoran insanlardan birisiyim. Çünkü biliyorum ki, insana layık, sömürüsüz, hiyerarşisiz, eşitlikçi, insanların yönetilmediği, kendi kendilerini yönettikleri bir sistem, bu iki kavramın sağlıklı bir şekilde çözümlenmesinden geçecektir.
Çünkü özgürlüğün olduğu yerde iktidar, iktidarın olduğu yerde özgürlük olmayacaktır. Hele de eşitlik hiç olmayacaktır.
Camus, “Başkaldıran İnsan” adlı yapıtında şöyle der:
“En taşkın başkaldırma, en tam özgürlük isteği, çoğunluğun tutsaklaştırılmasıyla sonuçlanır.” [3]
İşte bu tarihsel olarak birçok devrimin nasıl amaçlarından saparak, eski sistemi aynen taklit eden bir yapıya büründüğünü de ortaya koyuyor. Toplum o hale getirilir ki, eski sistemde olduğundan daha çok tutsaklaştırılır, üstelik acı olan bunun özgürlük adına yapılmasıdır. Hiç olmazsa eski sistemin insanları özgürleştirme gibi bir talebi yoktur. Eşitlik ortadan çoktan kalkmıştır, çünkü hiyerarşi vardır.
Camus yine Saint Just’un şu sözünü aktarır bu noktada:
“Bütün taşlar özgürlük anıtı için yontulmuştur, diyordu Saint- Just, aynı taşlarla ona bir tapınak da, bir mezar da yapabilirsiniz”.[4]
Özgürlük tapınağı yapmaya çalışanlar şimdiye dek toplu mezar anıtlarından başka bir şey yapamadılar şimdiye dek ne yazık ki.
“Hiç kimsenin neyin ak, neyin kara olduğunu söyleyemediği yerde, ışık söner, özgürlük gönüllü bir tutsaklık olur.” der yine Camus.[5]
Eğer insanlar özgürce düşüncelerini, eleştirilerini ortaya koyamıyorlarsa, ışık çoktan sönmüş, karanlık egemen olmuştur orada. En çok tutsak olan da, gönüllü olan köledir. Çünkü onun kurtuluşu imkânsızdır. Kendi elleriyle teslim etmiştir özgürlüğünü. Kendi elleriyle takmıştır tasmayı boynuna o. Tutsak edilmiş bir hayvandan daha tutsaktır o.
Sartre ise, “insan özgürlüktür.” diyerek “onun özgür oldugunu, çünkü yeryüzüne geldi mi, dünyaya atıldı mı bir kez, artık bütün yaptıklarından sorumluğu olduğu”nu dile getirir.[6]
O zaman özgürlüğe giden yeni, daha kısa ve daha gerçekçi bir yol bulmak gereklidir.
Haddim olmayarak söylüyorum, siz siz olun özgürlük için savaşın isterseniz, ama özgürlüğünüzü kimseye teslim etmeyin. Şu yaşamda ondan değerli hiçbir şey yoktur elinizde. Onun da büyük kısmı kısıtlanmış ve elinizden alınmıştır. Kalanını iyi koruyunuz.
Erol Anar
[1] Jean-Paul Sartre: Varoluşçuluk, Say Yayınları, Ankara, 28. Baskı: 2018, epub, sayfa 46.
[2] Sartre, age, sayfa 47.
[3] Albert Camus: Başkaldıran Insan, Kuzey Yayınları, Birinci Baskı: Ocak 1985, Ankara, sayfa 41.
[4] Aktaran: Camus, age, sayfa 123.
[5] Camus, age, sayfa 69.
[6] Sartre, age, sayfa 33.
Paylaşımlarınızı okumaya gayret ediyorum.
Bireyi bilinçlendirip, sadeleşmesine katkı sağlıyorlar.
Teşekkürler Erol ANAR