Bana Bir Masal Anlatanın Kırk Yıl Kölesi Olurum

Bana Bir Masal Anlatanın Kırk Yıl Kölesi Olurum

 

Sevgili Uzaklar,

Hayatım bir masalı kovalamakla geçti. Ve bu kovalamaca hâlâ sürüyor. Bir masalın ardına düşmüş bir hayatın, ne kadar serüven dolu, anlamlı ve içi dolu olabileceğini fark ettiğimden bu yana, bütün hayatımı bu yolda harcamaya karar verdim.

Kâh bin bir gece masallarının gizemli yollarına düştüm, kâh Ezop masallarında büyülü hayatları aradım. Çöl korsanlarıyla at koşturdum, kırk haramileri kovaladım. Uçan halılarda yolculuk yaptım, sonsuz parlaklığı yüreğime yansıtan yıldızların ışığıyla yıkandım.

O masallar ne de güzel anlatır hayatı. Az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş, ama arkasına baktığında ne görsün henüz bir arpa boyu yol gitmiş. Hayatta çok şeyler yaptığımızı, başardığımızı sanırız. Ama bir gün arkaya dönecek cesaretimiz olsa ve bir an arkamıza baksak bir arpa boyu kadar bile yol alamadığımızı görürüz. Büyülü vadiler, Kafdağının ardındaki gizemli dağlar, bin bir tehlikelerle dolu çöller ve ormanlar aşmamız gereklidir kendimizi bulabileceğimiz o noktaya ulaşabilmek için. Yani altın elmalarla dolu bahçeye ulaşmak, büyük bir sabır ve mücadele çabası gerektirmektedir.

İşte ben bunu masallardan öğrendim. Hiçbir zorluğa boyun eğmemeyi, tehlikeleri korkusuzca göğüslemeyi, yenildiğimde pes etmemeyi, teslim olmamayı ve her zaman sarsılmaz bir inançla karanlık çöllerde yol alabilmenin mümkün olduğunu gördüm.

Ve herkesin kendi bahtına kaçınılmaz olarak yürüdüğünü ve kendi yolundan ne yaparsa yapsın uzaklaşamayacağının farkına vardım. Artık hayatı açıklamak için masallara bakıyorum.

Masallardan öğreniyorum.

 

 

Sevgili Uzaklar,

Her masal, büyük bir arayışın gölgesinde yeşermiştir. Bir masalın içinde hayatın içindeki bütün gerçekleri bulabiliriz. İkiyüzlülükler, sahtelikler, ihanetler, katıksız ve iflah olmaz sevgiler ve insanın derinliklerinde en değerli mücevherin ışığını bile köreltecek kadar güçlü parıltılar taşıyan soylu duygular…

Biz ihaneti masallardan öğrendik; aşkı masallardan… Öyle aşklardı ki bunlar, yaşanması nice hayatlar ekliyordu insan hayatına. Biz katışıksız saf sevgiyi büyülü masallardan öğrendik. Öyle bir sevgi ki, Kafdağından yüce, dipsiz okyanuslardan derindi. Sevgisi uğruna kolunu, bacağını ve gerekirse canını gözünü bir an olsun kırpmadan feda edebilen cesur âşıkları gördük. Aşkı için her türlü tehlikeye atılan prensesleri, yoksul genç kızları tanıdık.

Küçük bir çocukken radyodan dinlediğimiz masalların tadı ve büyüsü: İşte uzaklara olan özlemim ve bitmeyen sonsuz yolculuğum masallarla başladı. Sinderalla’nın kaybolan ayakkabısını daima ben buluyordum, Alice ile harikalar ülkesinde rüzgâr gibi dolaşıyordum. Hansel ve Gretel ile paten kayıyor, Pal sokağı çocuklarıyla yaramazlıklar yapıyordum. Sonra masallardaki yoksul çocuklarla birlikte açlık çeken de bendim.

Biz, özgürlüğün sınırsızlığını masallardan öğrendik.

Sonra ilk kez masallarda âşık oldum. Öyle büyük ve sonsuz bir aşktı ki bu gündüzleri bulutların üzerine uzanıyor, geceleri çöl fırtınalarında arıyordum onu. Kaf dağının arkasına gidiyor, devlerle savaşıyor ve sevgimi hak etmeye çabalıyordum.

Biz, hayatın zorlu ve sürekli çaba, emek gerektiren bir süreç olduğunu masallardan öğrendik. İsa’nın sözünü ettiği[1] iki insanın yan yana geçemeyeceği dar kapılardan geçtik, çetin yolları keşfettik.

Kendimizi masallarda tanıdık. Korkuyu, cesareti, sonsuz iyiliği ve soylu duyguları tanıdık. Yedi arşın boyundaki canavarlarla savaştık, yedi başlı yılanlarla mücadele ettik ve haramilere savaş açtık.

Biz, hayatı masallardan öğrendik sevgilim.

Kendimi Şah Şehriyar gibi hissediyorum. Yatağıma uzanmışım loş ışıkta, Şehrazad’ın kadife yumuşaklığındaki sesini dinliyorum. Şehrazad gecelerce, bir masaldan diğerine koşturuyor beni. Binbir gece masallarının içinde kayboluyorum. Her masalı duyduğumda tıpkı Şah gibi, masalın sonunu ölesiye merak ediyor ve bir sonraki geceyi iple çekerek bekliyorum. Her masal bana, böyle benzersiz bir öykü daha yeryüzünde görülmemiştir dedirtiyor. Ama bir diğer masalı okuduğumda aynı sözler yine dökülüyor hayretle aralanmış dudaklarımdan. Bu masalların her biri kendi özgünlüğünü ve dinleyeni tepeden tırnağa saran büyüsünü içinde taşıyan eşsiz hazineler sevgili dostum…

 

Sevgili Uzaklar,

Derler ki, binbir gece masallarını tamamını kimse okuyamazmış. Bu masalların tamamını bilen birisi ise ölürmüş. Bütün masalları bilmek ve sonra da huzur içinde kendimi ölümün kollarına bırakmak istiyorum. Eğer arkamdan birileri benim için masal okumak yüzünden öldü, derse ve eğer bunu duyabilirsem, inan bana yeryüzünde benden daha mutlu ve huzurlu bir kişi daha olmayacaktır.

 

Sevgili Uzaklar,

Hayat, masallara benzemezmiş sevgilim. Varsın benzemesin. Hayatı güzelleştiren ve insanlara düşsel bir zenginliğin kapılarını ardına kadar açan masallar değil mi?

Bu postmodern yalnızlıklar ve anlamsızlıklar dünyasında elimizde masallardan başka ne kaldı söyler misin?

Öyleyse bazen gerçek dünyadan uzaklaşıp masalların büyülü dünyasında gezinmeli insan. Masal bahçelerinde soluklanmalı, düşsel ırmaklarda yıkanıp kirlerinden arınmalı. Ve bir bebek kadar masum olmayı öğrenmeli.

Bana bilmediğim bir masal anlat sevgilim.  İçinde sen ol. İçinde aşk olsun, sonsuz özgürlük, sonsuz bir macera… Bir kişi inanmadığı bir şeyi duyduğunda, “Bana masal anlatma!” der. Masallar hep küçümsenir, gereksiz, hatta yalan olarak değerlendirilir. Oysa masalları olmayan, masalların büyülü dünyasına yolculuk yapmayan bir kişi dünyanın en yoksul insanıdır. Gerçek zenginlik, içsel dünyanda yolculuğa uzanmanı sağlayacak masallara sahip olmaktır. Masallar, gerçektir;  bazen gerçekten  daha güçlüdür.

İşte bu nedenle, bana bir masal anlatanın kırk yıl kölesi olurum diyorum.

Bütün masallar şöyle başlar bilirsin: Bir varmış, bir yokmuş…

İşte bütün masallar hayatı bir cümlede açıklar.

Hayatımız da bir varmış, bir yokmuş değil mi sevgilim?

Ya  aşk? O da bir varmış, bir yokmuş…

Bir masal anlat bana. İçinde yedi ülkenin hazinelerinin bulunduğu büyülü mağaralar olsun. O mağaralarda parlayan elmaslar gibi sonsuz sevgiyi arayalım. Sonra yeraltındaki bin bir tehlikenin kol gezdiği göllerde yolculuk yapalım. Altın elmalar bahçesini arayalım. Hayatı arayalım, aşkı, kendimizi…

Hayatımız mı? Bir varmış, bir yokmuş…

Sevgiyle kal.

 

Erol Anar

“Sen” adlı kitabımdan… 2002, Istanbul.

[1] “Dar kapıdan girin. Çünkü kişiyi yıkıma götüren kapı geniş ve yol enlidir. Bu kapıdan girenler çoktur.

14   Yaşama götüren kapı ise dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar azdır.” Matta İncili, Luk.13:24.

 

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!