Üç aşama var diyor Van Gogh aşkta: “Birincisi sevmemek ve sevilmemek, ikincisi sevmek ve sevilmemek (benim durumum), üçüncüsü sevmek ve sevilmek.”
İki Van Gogh vardır: Birincisi ressam Van Gogh, ikincisi ise hayatın içinde zorluklarla boğuşan, içinde fırtınalar kopan, topluma uyumsuz bir Van Gogh. Elbette bu iki Van Gogh birbirinden beslenir.
Vincent Van Gogh’a dışarıdan ve yüzeysel bir şekilde bakarsak, göreceğimiz ilk şey, kendine özgü bir biçimde kır manzaraları yapan köylü bir ressamdır.
O kimilerince post-empresyonist, kimilerince ise Expresyonist bir ressamdır. Aslında her iki akımın özelliklerini de bünyesinde taşır.
Köylü ressam görüntüsünün dışında Van Gogh’un iç dünyasını, hayatını, düşüncelerini ve insan olarak yaşamını, çektiği sıkıntıları, boğuştuğu zorlukları görebileceğimiz yer onun mektuplarıdır. Kardeşi Theo’ya yazdığı bu mektuplarda insan Van Gogh’u görürüz. Ve köylü ressam görüntüsünün ne kadar yanıltıcı olduğunu anlarız.
Daha önce de bir yazımda değinmiştim. Van Gogh ile Dostoyevski’yi birbirine benzetirim. İkisi de hemen hemen tüm hayatları boyunca yoksulluk çekmişlerdir. Ama yılmamışlar ve sanatın, edebiyatın doruğuna ulaşan eserler ortaya koymuşlardır. Ve ruhsal halleri, tıpkı bir denizin gel gitleri gibidir, duygusal coşkunluktan hemen hüzne, oradan tekrar sevince geçerler. Türlü duygular arasında gidip gelirler, hayatın karşısında ise bocalarlar.
Mektuplar’a baktığımızda entelektüel yanı olan bir Van Gogh ile karşılaşırız. Sanattan, edebiyattan söz eder. Birçok ressamın yapıtlarını değerlendirir. Birçok yazara ve onların yapıtlarına ilişkin düşüncelerini açıklar. Görürüz ki okudukça Mektuplar’ı, karşımızdaki hiç de köylü bir ressam değildir.
Gel git ruh halleri, bitmek tükenmek bilmeyen coşkusu ve sanat aşkına da tanıklık ederiz bu Mektuplar’da. Gauguin ile yaşadıkları da bir biçimde Mektuplar’a yansımıştır. Gauguin henüz Arles’teyken, hastanede olan Van Gogh’u ziyaret etmemiştir.
Birçok ressamdan söz eder Van Gogh, başta hayran olduğu Millet, Rembrandt’ın yanısıra Tissot, Otto Weber, Reynolds, Gainsborough, Turner, Constable, Cezanne, Millais, Heilbuth, Linder, Lağye, De Braekeleer, George Saal, Jundt, Wauters, Marris, Tissot, Ziem… sevdiği ressamlardandır.
Ancak Mektuplar’da bir liste verir sevdiği ressamlara ait, onu buraya aktarıyorum:
“Aşağıda gerçekten sevdiğim ressamlardan birkaçının adını veriyorum. Scheffer, Delaroche, Hebert, Hamon, Leys, Tissot, Lagye, Boughton, Millais, Thijs Maris, Degroux, De Braekeleer jr. MilletJules Breton, Feyen-Perrin, Eugene Feyen, Brion, jundt, George Saal. Israels, Anker, Knaus, Vautier, jourdan, jalabert, Antigna, Compte-Calix, Rochussen, Meissonier, Zamacois, Madrazo, Ziem, Boudin, Gerôme, Fromentin, De Tournemine, Pasini, Decamps, Bonington, Diaz, T. Rousseau, Troyon, Dupre, Paul Huet, Corot, Schreyer, Jacque, Otto Weber, Daubigny, Wahlberg, Bernier, Emile Breton, Chenu, Cesar de Cock, Mlle Collart. Bodmer, Koekkoek, Schelfhout, Weissenbruch ve son olarak onlar kadar önemli Maris ve Mauve.”[1]
Görüldüğü çok geniş bir resim bilgisi ve ilgisi var Van Gogh’un. Üstelik bu isimler sevdiklerinin yalnızca bir kısmıdır.
Van Gogh: “İnsan doğayı gerçekten sevince her yerde güzellik bulur”[2]
Bu kitabı okuduktan sonra Van Gogh’u özellikle resim ve edebiyat alanında tahmin edemeyeceğim kadar entelektüel buldum. Özellikle okuyan, edebiyatı takip eden bir sanatçı karşımızda. Hollanda’dan Paris’e Arles’e uzanan serüveninde resim sanatındaki gelişmeler ile ressamları da iyi takip ediyor, bu alanda oldukça bilgili.
“Kitaplarımı yavaş yavaş yeniden düzene koyuyorum. Modern edebiyatı en azından bir ölçüde izleme yönünde sistematik bir uğraşı sürdürme açısından epey şey okudum.”[3]
Örneğin Balzac’ı özellikle seviyor ve tavsiye ediyor. Yine Dickens, Zola okuma gerekliliğini söylüyor. Shakespeare, Eliot, Daudeut, Goncourt’u biliyor. Hugo, Quinet, Rochefort’den söz ediyor yazdığı mektuplarda.
“…edebiyatın büyük adamlarının, Zola’nın, Daudet’nin de, Goncourt’un, Balzac’ın, kadın irdelemelerinin sonsuz güzelliğini çok derinden, ta iliklerimde hissetmişimdir.” [4]
Fransız yazarlara ayrı bir ilgisi var, onların edebiyatta usta olduklarını düşünüyor.
Theo hayatı boyunca onun hem maddi hem de manevi kaynağı oldu. Genelde mektuplarının içine 50 ya da 100 franklık bir banknot koyardı Theo kardeşine yardım etmek için.
Aşkta da hep hayal kırıklığına uğramış, sevmek ve sevilmemek ikileminin arasında acı çekmiş.
“Theo, sen de ara sıra aşık olmuyor musun? Keşke olsan. İnan bana, hayatın küçük ıstıraplannın bile bir değeri var. İnsan kimi kez korkunç umutsuzluğa kapılıyor, sanki cehennemdeymiş gibi hissediyor kendini ama başka, çok daha iyi şeyler de var işin içinde. Üç aşama var: Birincisi sevmemek ve sevilmemek, ikincisi sevmek ve sevilmemek (benim durumum), üçüncüsü sevmek ve sevilmek.” [5]
Van Gogh ile kardeşi Theo, o derece birbirlerine bağlıydılar ki, Van Gogh intihar ettikten 6 ay sonra Theo da ölmüştü. Mezarları yan yanadır. Ölüm bile onları ayırmadı bir anlamda.
Erol Anar
[1] Vincent Van Gogh: Dostlukla Seçme Mektuplar, YKY Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, Eylül 2015. 902 sayfa.
[2] Age, sayfa 67.
[3] Age, sayfa 168.
[4] Age, sayfa 529.
[5] Age, sayfa 178.