Elli yıllık hayatımdan öǧrendiǧim en önemli şey, dūnyada en az etkili kavramın, gerçek kavramı olduǧudur. Gerçek kavramını gölgeleyen birçok unsur var, bunlardan bazıları: gūç, iktidar, din, otorite, hegemonya, manipūlasyon vb… İnsanlar gerçeklere deǧil, inanmak istediklerine inanma eǧilimi taşıyorlar. Bu nedenle herkesin kendi gerçeǧi var ve ona inanıyor.
Dūnyaya en būyūk yıkımı, bir olguya inanmadıkları halde inanmış gibi yapanlar ile inandıkları halde inanmamış gibi yapanlar getirir.
Hele içinde yaşadıǧımız çaǧda, gerçek ile sanal gerçek arasindaki sınırlar birbirine karışmıştır; Baudrillard’ın sözūnū ettiǧi simulakr bir dūnyada yaşıyoruz. Hayatlarımız ise birer simulasyondan ibaret. Bilimsel, nesnel ya da diyalektik materyalist yaklaşım, gerçek kavramının rölatif bir biçimde ele alınmasını engelleyemiyor.
Herkesin gūndemi ve gerçeği farklı. Orijinal değil, kopyanın kopyası simulakr hayatlar yaşıyoruz. Ayrıca bu bir yanılsamayı da beraberinde getiriyor: kendimizi “sanki olmuşuz” ve başkalarını değiştirme yeteneğine sahipmiş gibi görmek… Bunun için öǧrendigim en önemli şey, başkalarını değiştirmeye harcadığımız enerjiyi, kendi değişimimize ve içimizdeki devrime harcamak gerektiği. Dūşūncelerimizi özgūrce ifade edersek, başkaları bundan etkilenip değişebilir de, ancak esas hedef başkalarını değiştirmekten, çok kendi değişimimizi ateşlemek olmalı.
***
Gerçek ile doğru kavramları aynı anlama gelmezler, farklı kavramlardır. Ancak biraz “doğru” kavramı üzerine düşüncelerimi açıklamak istiyorum.
Liberal gazetecilerin çok sık olarak seslendirdikleri bir cümle vardır: “Hūkūmet yanlış yaptığında yanlış deriz, doğru yaptığında destekleriz.”
Derler ki, “Doğruyu kim yaparsa yapsın, doğru doğrudur.” Ben buna katılmıyorum. Doğru, nerede, kim tarafından, hangi koşul ve amaçlarla yapılmıştır, önemli olan bunu bilmek ve öyle analiz etmektir. O zaman doğru eylemden, yani olmadan önce doğru değildir; bazen olduktan sonra bile bir yanılsamadır.
Ben hūkūmet yerine devlet, ya da geniş anlamıyla sistem diyorum. Hangi hūkūmet işbaşında olursa olsun -görece farklılıları da olsa- belirleyici olan sistemdir.
Sistem geniş kitleler için doğru yapmaz, ama yapınca da desteklememek gerektiğini dūşūnūyorum. Çūnkū sistemin doğrusu ile kitlelerin geniş toplumsal yığınların doğrusu birbiriyle örtüşmez. Öyle anlar gelir ki sistemin doğrusu, sizin yanlışınız olur. Ya da sizin yanlışınız sistemin doğrusu olur.
Sistem elindeki araçlarla kendi doğrusunu, toplumun doğrusu ve tartışılamaz tek doǧru olarak açıklar. En sonunda sistemin doğruları, toplumun geniş kesimlerini vurur.
Son kertede belirleyici olan, doğru veya yanlış değil, gūçtūr. Gücü elinde tutan “doğruyu” da elinde tutar.”
Erol Anar
Santa Catarina-Brezilya