Aziz Augustinus’dan Kant’a, Bergson, Heidegger, Hegel, Aristoteles, Newton’dan Einstein’a birçok filozof ve bilim insanı zaman kavramı üzerine düşünmüş ve yazmıştır.
Edebiyatta da zaman kavramı, birçok şair, romancı ve denemecinin konusu olmuştur. İnsan, zaman kavramı üzerine düşünmüş, fakat yine de kesin bir sonuca varmış değildir.
Mitolojiden müziğe, edebiyattan, sanata, fizikten felsefeye, matematikten astronomiye ve sinema sanatına insan tarih boyunca zaman kavramını sorgulamış ve anlamaya çalışmıştır. Zaman kavramı, anlaşılması en güç olan kavramlardan birisidir. Ne yalnızca fizik bilimi, ne de felsefe bunu açıklayabilir tam olarak. Fizik ve felsefe, ortak bir şekilde düşünüldüğünde belki zamanı anlamaya biraz daha yaklaşmış oluruz. Zaman hakkında bildiklerimiz, gerçeğin belki de milyonda bir’inden bile az olabilir.
Zaman nedir?
“Zaman nedir? Kimse sormazsa ne olduğunu biliyorum. Ama birisine açıklamaya kalkarsam artık bilmiyorum… Eminim ki geçip gitmiş olmasa ‘geçmiş’ zaman olmayacak. Bir şey gelecek olmasa gelecek zaman da olmayacak. Peki nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek var olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz yok. Şimdiki zaman sürekli var ise, geçmişe karışmayacak ise şimdiki zaman değil sonsuzluk olmaz mı? İyi ama şimdiki zaman var olabilmek için geçmişe karışması gerekiyorsa mevcudiyetini yok oluşuna muhtaç olan bir Şimdi‘nin VARlığından nasıl bahsedilebilir? Demek ki zaman yokluğa meylettiği ölçüde var olan şeydir.” (Aziz Augustinus,: 354-430)
Ona göre, insan kavrayışı zamanın gerçekliğine ulaşamaz bir niteliktedir.
Augustinus’un zaman yorumu idealisttir, metafizik bir yorumdur. Ona göre, evrenden önce zaman da yoktu ikisi aynı anda tanrı tarafından yaratıldı. (Augustinus, 2006: 361)
Klein ise, zaman’ı tarif etmeye çalışırken, aslında bu tariflerin zaman’ın halihazırda varolduğundan hareketle yapıldığını ve bir metafor olduğunu, onu bir bütün olarak tarif edemediğinin de altını çizer.
“1. Hiç bir şey olmadığı sırada olan/geçen şeydir,
2. Olayların birbirini takip sürecidir,
3. Gelmekte olan gelecektir,
4. Her şeyin bir anda olup bitmemesi için doğanın icad ettiği bir kolaylıktır.” (Klein,: 7-19)
Zaman kavramına fen bilimleri açısından net ve mutlak bir tanım getirmek zor görünüyor. Felsefe açısından ise bu zorluk tekrar yaşanıyor. Birçok filozof bu kavram hakkında görüş belirtmesine karşın, kavramı derinlemesine ele alan filozofların sayısı azdır. Felsefe, böylesi kavramlara net bir tanım getirmekten kaçınır. Bunun yerine çeşitli düşüncelerin bir arada ele alınmasına ortam yaratır.
Zaman oku ya da zamanın oku, zamanın geçmiş ve gelecek arasındaki yönünü belirtmekte kullanılan bir kavramdır. Pekçok bilim alanında kullanımına rastlanır. Zamanın “tek yönlü” veya “asimetrik” oluşu görüşü İngiliz astronom Arthur Eddington tarafından 1927 yılında ortaya atılmıştır. Bu teori, Avusturyalı fizikçi Ludwig Boltzmann’ın düşüncelerini temel alır.
Peki hareketin olmadığı yerde bir zaman akışından söz edilebilir mi?
Zaman nedir? Bu soruyu yaşamımız boyunca sorarız kendimize ve yanıtlarımız döneme ve içinde bulunduğumuz koşullara göre değişkenlik gösterebilir. Bugünün kapitalist dünyasında, zaman para demektir, ya da denildiği gibi “vakit nakittir”. İnsanlar kapitalist dünyada koşuştururken, her dakikalarını zamanı para ile ölçerek ve onu paraya çevirerek değerlendirmek istiyorlar, çünkü sistemin onlardan beklediği ve istediği budur. İnsanlar yapay bir zaman pistinde, yarış atları gibi birbiriyle yarıştırılıyor. Doğru zamanda “doğru yerde” olman gereklidir. İşe geç kaldığın bir dakikanın bile hesabı sorulur. Sistem bireye, zaman’ın para demek olduğunu öğretir. Birey de zamanını hep daha fazla para kazanmaya yönelik olarak harcar.
Gerçekte zaman diye bir kavram var mıdır, ya da bazı filozofların belirttiği gibi sonradan mı icat edilmiştir? Zaman’ın olmadığı bir yer var mı? Zaman, Newton’un belirttiği gibi homojen, sıralı bir şekilde akan mutlak bir kavram mıdır, yoksa Einstein’in tezindeki gibi göreli midir?
Gerçekte şimdi’den çok geçmiş ya da geleceği düşleriz
Zaman denildiginde en çok insanın aklına “geçmiş zaman” gelir. Çünkü geçmiş zaman yaşanmıştır, ya da en azından insan yaşandığı yanılsamasını yaşamaktadır. İnsan en çok geçmiş zaman, yaşadıkları üzerine düşünür. Ancak zaman geçtikçe, hatırlananlar da değişir ve yaşanan gerçek bir olay çok farklı bir şekilde hatırlanabilir.
Gökyüzüne baktığımızda gördüğümüz yıldızların binlerce yıl önceki durumlarını görürüz. Çünkü bu yıldızların ışıkları dünyaya farklı ışık zamanlarında ulaşır. Belki de şimdi gördüğümüz bir yıldız bir patlama ile yok olmuştur ve biz onu gökyüzünde varmış gibi görürüz.
Geçmiş nereye gitmektedir? Geçmişe dönüş olası mıdır? Ya da geleceğe?
Eğer iddia edildiği gibi hep şimdi’yi yaşıyorsak, geçmiş ve gelecek bu gerçekliğin neresinde yer almaktadır?
Görüldüğü gibi zaman kavramı üzerine net tanımlara ulaşmaktansa, soruları çoğaltmak ve yanıtlara giden yolu açmak daha gerçekçidir.
Klein bu konuda, “Son olarak Zaman’ın paradoksu hatta yok oluşu var. Geçmiş artık yok, Gelecek henüz gelmedi, Şimdi ise başladığı anda bitmeye, yok olmaya doğru yönelmiş. YOK-luğa bu denli yakın duran Zaman’ın VAR-lığını nasıl tasavvur edebiliriz? Wittgenstein’ın dediği gibi: ‘Şimdi geçmiş olduğunda nereye gidiyor? Nerede Geçmiş? İşte felsefenin en büyük zafiyeti!” der.
Fizikçi Klein’in, Augustinus’tan etkilenerek dile getirdiği bu düşünceyi izlersek, aslında zaman diye bir şeyin olmadığı sonucuna varabiliriz. Geçmiş, şu anda yoksa, şimdi ise geçmişe dönüşüyorsa ve gelecek henüz gelmediyse, o halde zaman diye bir kavram yoktur. Klein, bu düşünce ile fizik’ten çok felsefenin alanına girmiştir. Ya da geçmiş ve gelecek yoktur, şimdiki anı yaşa mı demeliyiz, Horatius’un ‘carpe diem’ dediği gibi…
Oysa gerçekte şimdi’den çok geçmiş ya da gelecek üzerine düşünürüz. Geçmiş’e yönelik düşüncelerimiz genelde nostaljiktir, geleceğe yönelik olanlar ise endişe ve planlardan, hayallerden ibaret. Öyleyse şimdi diye bir zaman yok mudur, zaman geçmiş ve gelecekten mi ibarettir?
Zaman mutlak mıdır?
Isaac Newton’a göre, zaman homojen bir biçimde akar ve olaylardan bağımsız bir boyuttur. Mutlak zaman ve mutlak mekân anlayışı var ve evrensel bir mutlaktır. Zaman geçmişten geleceğe doğru akar, homojen ve mutlaktır. Newton’a göre, mutlak zaman ve mekân sırasıyla nesnel gerçekliğin bağımsız yönleridir.
Newton zamanı duyulabilir ölçülerden ayırarak mutlak, doğru ve mantıksal zaman ile göreli, belirgin zaman arasında bir ayırım yaparak şöyle tanımlar:
“Mutlak, doğru ve matematiksel zamanın kendisi kendi doğasından dengeli bir biçimde akıp gider, dışsal olan herhangi bir şeyle ilişki kurmaz; başka bir biçimde, süre olarak adlandırılır. Göreli, belirgin ve genel zaman, hareket yoluyla duyulabilen ve dışsal olan bazı süre ölçülerine sahiptir; saat, gün, ay ve yıl gibi.” (Newton,: 1952)
Leibniz ise Newton’un mutlak zaman düşüncesine de, Locke’un süre ideasının, ideaların art arda gelmesinden türetildiği görüşüne karşı çıkar. Ona göre, zaman mutlak ise, şeyler hiçbir zaman var olamazlar. Şeylerin var olmaları için veya olayların belli bir zaman dilimi içinde gerçekleşmeleri için bir neden olmaz.
Gerçek anlamda var olan mutlak zaman iki ilkeyi ihlal edecektir: Leibniz’in çelişmezlik yasasıyla eşit ölçüde önemsediği temel bir neden ilkesi olarak ele aldığı ‘yeter neden ilkesi’; ve yine, Leibniz’in yeter neden ilkesinden yola çıkarak elde ettiği ve tüm tözlere uyguladığı ‘ayırt edilemeyenlerin özdeşliği’ ilkesi. (Turetzky)
Uzay-zaman ise, uzay ile zamanı “uzay-zaman sürekliliği” adı verilen yapıda birleştiren matematik modelidir. Bu yaklaşıma göre evren, uzayın üç boyutu ve dördüncü boyutu oluşturan zamandan oluşur.
Einstein’ın genel görelilik teorisine göre, yerçekimi (gravitasyon) zamanı bükebilir. Kütlesi olan her şey uzayda bir yer kaplar ve bu durum da uzay-zamanın bükülmesine neden olur. Uzay-zamanın bükülmesi de objelerin eğimli bir yörünge üzerinde hareket etmesine neden olur ve bu da bizim bildiğimiz adıyla yerçekimidir. Düz bir yatak düşünelim. Bu yatağın üzerine gergin bir çarşaf serelim ve hiç kırışıklık olmasın. İşte bu çarşaf iki boyutla tanımladığımız uzay-zaman düzlemi olsun. Şimdi bu düzleme bir gezegeni simgeleyen demir bir bilye koyun. Bilye yatağa biraz gömülüp bir göçük yaratarak çarşafı da bükecektir. İşte zaman da bu şekilde demir bilye ile simgelediğimiz kütle yardımıyla bükülebilir. Kütlenin artışı, bu kütlenin uzay-zaman düzlemini büküşünü arttırır.
Zaman bir yanılsama mıdır?
Einstein, bu konuda zamanın bir yanılsamadan ibaret olduğunu söyler. Einstein, dostu Michele Besso’nun ölümünün ardından ailesine yazdığı mektupta şöyle der: “Bizim gibi koyu fizikçiler için geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki fark bir illüzyondur… çok inatçı bir illüzyon olsa bile” (21 Mart 1955).
Einstein’ın, Özel Görelilik Kuramı’ında bütün varlıklar ve varlığın fizikî olayları gőrelidir. Zaman, mekân, hareket, birbirlerinden bağımsız değildirler. Aksine bunların hepsi birbirine bağlı izafî olaylardır. Cisim zamanla, zaman cisimle, mekân hareketle, hareket mekânla ve dolayısıyla hepsi birbiriyle bağımlıdır. Bunlardan hiçbiri bağımsız değildir.
Einstein’ın kuramı ile sabit hızla hareket eden iki gözlemcinin matematik hesap ile aynı olayın gözlemcilere göre yer ve zamanı belirlenebiliyor. Bu kuram, Newton’un her yerde aynı işleyen, herkes için aynı “mutlak zaman” fikrini yıkıyordu. (Turgut: 2005)
Einstein’ın Özel Görelilik Teorisi bilim tarihinde bir çığır açmıştır.
Teoriye göre, Uzay ve zaman iki farklı kavram olmaktan ziyade birbirleriyle temelde ilişkilidir. Zaman, aslında üç uzay boyutunu tamamlayan dördüncü bir boyuttur. İki olayın eş zamanlı olup olmadığı tamamen gözlemciye bağlıdır. Işık hızına yakın yolculuk eden bir cisim dışarıdaki durgun bir gözlemciye göre olduğundan daha kısa görünür. Dışardaki durgun gözlemcinin hissettiği zaman, ışık hızına yakın hareket eden cismin içinde bulunduğu zamandan daha hızlı akar. E=mc²: Bu denklemde E enerjiyi, m kütleyi ve c² ışık hızının karesini temsil eder. Bu popüler denkleme göre kütle ve enerji dönüşümlüdür. Yani madde enerjiye, enerji de maddeye dönüşebilir. Durgun gözlemciye göre ışık hızına yakın hızla hareket eden cismin kütlesi artar. Işık hızına ulaştığında ise kütlesi sonsuz olur.
“Akış sonu ve sınırı olmayan bir uzayıştır”
Bergson’un düşünce evreninde odak sorun “zaman” kavramıdır. Zaman insan bilincinin bir oluşumu ve yaratıcı gelişimidir. Bu nedenle o, insan bilincinin dışında değil, gelişim süreci içindedir. İnsan bilinci ise belleğin oluşturduğu ayrı bir varlıktır. Belleğin kökeni de geçmişin şimdiki sürede uzamasıdır. Bellek bu özelliği yüzünden, durağan değildir, geçmişten bugüne doğru uzayan kesintisiz bir akıştır. Nitekim insanın “bilinçli varlığının özünü, geçmişin şimdiki sürede uzaması demek olan bellek kurar, geçmişin geriye dönmesi söz konusu değildir. Deney bunu, doğrudan doğruya, göstermektedir.” (felsefe.gen.tr)
Sezgiciliğin (entüisyonizm) de kurucusu Bergson’a göre, akış bir uzayıştır, sonu ve sınırı olmayan, yalnız kendi kendisiyle tanımlanabilen bir uzayıştır. Öte yandan, süre bölünemeyen bir devinim, ölçülemeyen bir atılımdır, bir oluştur. Süre için “vardır” denemez, yalnız “olmaktadır” denebilir.
Bergson’un bu düşünceleri idealisttir. Zaten kendisi idealist felsefenin Fransa’daki temsilcilerinden birisi olmuştur.
Ȍrneğin bilim insanlarının bazıları bugün, kara deliklerin içinde zaman kavramı olmadığını ya da zamanın çok yavaş işlediğini öne sürüyorlar.
Stephen Hawking’e göre, kara deliğin etrafında dolaşanlar için zaman yarılanabilir. Yani kara deliğin etrafındaki kişiler için geçen 5 yıl, kara delikten uzakta olan dünyadaki kişiler için geçen 10 yıl demektir. (Hawking: 2010)
Hawking’e göre geçmişe yolculuk birçok paradoks nedeniyle gerçekleşmeyecek, fakat geleceğe yolculuk sandığınızdan çok daha basit: Tek yapmamız gereken şey hızlanmak. Dünya’nın etrafında ışık hızının yüzde 99’u hızında dönebilen bir tren inşa edebilirsek, bu trende tek bir gün Dünya zamanında bir yıla karşılık gelecek.
Felsefi açıdan bir bakış: varlık ve zaman
Varlık ile ilgili düşünmüş olan Parmenides’e göre, varlık varolagelmiştir; parçalı değil bir bütündür, hareket ve değişim söz konusu değildir. Hareket ve değişim yoksa, orada zaman kavramından da söz etmek olası değildir. Zenon ise Parmenides’in varlık’ın değişmez gerçek olduğunu öne süren görüşünü geliştirmiş ve çeşitli paradokslar üretmiştir: Aşil ve Ok paradoksları gibi. Buradaki temel argüman şöyledir: Mesafe sonsuz noktalardan oluşmaktadır ve bunlar sonlu bir süre içinde geçilemezdir. Böylece Zenon mantıksal ve diyalektik olarak bilinen diyalektikçilerin tam karşıt yönünde hareketin ve değişmenin olanaksız olduğunu, bunların bir yanılsama olduğunu ve temelde varlık’ın değişmeyen bir halinde bulunduğunu öne sürer.
Herakleitos’a göre ise, karşıtların savaşı oluşun zorunlu ve tek şartıdır. Eğer karşıtlıklar arasındaki savaş olmasaydı hiçbir şey olmazdı. Bu diyalektikteki karşıtların birliği ve çatışması ilkesidir. Kozmos, karşıtlıkların savaşının meydana getirdiği bir uyum armonidir. Ona göre her şey akar ve sürekli değişir. Bunu ünlü “Aynı ırmaklara girenlerin üzerinden farklı sular akar.” şeklinde ifade etmiştir. Aynı ırmağa iki kez giremezsiniz, çünkü ırmak akar ve değişir. Einstein’dan çok önce onda her şeyin göreli olduğu düşüncesi vardır. Bazı fragmanlarında bunu açıklamıştır: Örneğin, deniz suyunun en temiz ve en pis olduğunu, balıkların onu içebileceklerini ve onlar için o kurtarıcı olduğunu söyler ve kıyaslama yaparak insanlar için onun içilemez ve öldürücü olduğunu tespit eder.
Kant’ın “Arı Usun Eleştirisi” adlı kitabının “Aşkınsal Estetik” başlıklı bölümü filozofun deneyimin olanağı konusundaki görüşlerini ortaya koyduğu oldukça önemli bir bölüm olarak dikkat çeker. Deneyimin iki kurucu kavramı olarak uzay ve zaman kavramları deneyimin ortaya çıktığı görüsel alanın formlarıdırlar. Bu, görüsel alanda ortaya çıkan nesnelerin ancak uzay ve zaman belirlenimi altında deneyime konu edilebileceği anlamına gelmektedir. Burada, görünün, görüde ortaya çıkan nesnelerin ve duyumun nelere karşılık geldiklerini açıklamak adına Kant’ın kullandığı bazı temel kavramları ortaya koymak gerekmektedir. (Ekici:2005)
Kant aynı adlı yapıtında şöyle der: “Ancak zaman varsayımı üzerinedir ki, şeylerin bir ve aynı zamanda (eş zamanlı) ya da değişik zamanlarda (ardışık) olduklarını düşünebiliriz.”
Hegel ise, zaman’ı ‘orada’ olan ve bilince kendisini boş bir sezgi olarak sunan kavramın kendisi olarak tarif eder. Ona göre, bu nedenle tin zorunlu olarak zaman içinde görünür, ve arı kavramını ele geçirmemiş olduğu, zamanı yok etmemiş olduğu sürece zaman içerisinde görünmektedir. Zaman öyleyse henüz kendi içinde tamamlanmış olmayan Tinin yazgısı ve zorunluluğu olarak görülür. (Hegel, 1986: 434)
Her varlığın temel biçimlerini uzay ve zaman, diye açıklayan Engels, zaman dışında bir varlığın, uzay dışında bir varlık kadar büyük bir saçmalık olduğuna vurgu yapıyor, “Anti-Dühring” adlı yapıtında.
Lenin ise, “Materyalizm ve Ampiryokritisizm” adlı yapıtında, Engels’in “Anti-Dühring” adlı yapıtından da yararlanarak nesnel gerçekliğin, yani bizim bilincimizden bağımsız hareket halindeki maddeyi kabul eden materyalizmin, kaçınılmaz; olarak, aynı sıfatla, uzayın ve zamanın nesnel gerçekliğini de kabul etmek zorunda olduğunu ve böylece, önce Kantçılıktan ayrıldığını Kantçılıkta, tıpkı idealizmde olduğu gibi, uzay ve zaman nesnel gerçeklikler değil, insan anlayışının biçimleri olduğunu saptar. (Lenin: 2013,169)
Althusser’e göre Hegel’in zamanı bir süreklilik ve tümlük içerir. Bunu parçalayan Althusser süreğen, ardışık, birbirine bağlı tarihsel-zaman konsepti yerine ayrımlı zamanların ve ayrımlı ritimlerin içinde yapılandırılan ve ampirik -gündelik- pratikle yani ideolojik zamanla ilgisi olmayan bir zaman konsepti önermektedir. Başka bir deyişle, her bir düzey için ayrı zaman konsepti üretilmeli ve yapılandırılmalıdır. Her düzey için üretilmesi gereken zaman konseptlerine yaşanan gerçeklik (an) kördür.(Barak:1999)
Heidegger’in “Varlık ve Zaman” başlıklı kitabının ana kavramı, insan varoluşu yerine kullanılan Dasein ifadesidir. Varlık’la daha asli bir alaka içinde olarak tanımlanan Dasein, Varlık sorusunu sormaya yönelen, kendi varoluşunun sonluluğu üzerinden bütün bir Varlık hakkında kurucu bir kaygı (Angst) duyabilen tek varolandır. Kitabın büyük bölümü, zamansallık ve zamansallığın ontolojik belirlenimleriyle ilgili Dasein analitiğidir. Heidegger’in kitaptaki en temel fikirlerinden biri, zamanın Dasein için Varlığın ufku olduğudur.
“Dasein’in tarihselliğinin analizi bize şunu göstermeye çalışmaktadır: söz konusu varolan, ‘tarih içinde yeraldığı’ için ‘zamansal’ değildir, aksine o, kendi varlığının temelinde zamansal oldugu içindir ki, tarihsel bir varoluşa sahip olmuş ve sahip olabilecektir.” (Heidegger: 2008,400)
O, tarihten kurtulmanın olası olmadığını dile getirirken onun da mazide olup da etkisi hâlâ devam eden olduğunu belirtir. Ona göre tarih aynı zamanda, ‘zaman içinde’ dönüşmekte olan varolanlar bütününü de imlemektedir.
Heidegger, varlık zamansallığı sorgularken, varolana mazide kalmış diyebilmek için, onun artık mevcut olmaması gerektiğini savunur. Ona göre şuradalığı asli olarak açıklığa kavuıturan tek şey ekstatik zamansallıktır.
Heidegger, Dasein’in akliseliminden hareketle varılan zaman anlayışının hiç de asli olmadığını daha ziyade sahih zamansallıktan neşet ettiğini şimdi açığa çıkartılmış olan zamansallığa asli zaman dememizin haksız olmayacağını saptar. (Heidegger, 2008: 349)
“Aynı şekilde ‘zaten’ dediğimizde, zaten hep fırlatılmış olarak var olduğu için var olan bir varolanın existensiyal zamansal varlık anlamını ifade etmiş oluruz. İhtimam-göstermelik oldum-olasılık üzerine temellendiği içindir ki Dasein fırlatılmış bir varolan olarak varolabilmektedir. Dasein fiilen varolduğu ‘müddetce’ mazi olmuş değildir, fakat hep ‘ben şöyle oldum’daki oldum-olasılık anlamında bir olmuşluk içindedir.” (Heidegger, 2008: 347)
Zaman’ın bir başlangıcı ya da sonu var mı?
Klasik fizikte uzay ve zaman süreklidir. Kuantum Fiziğinde süreksiz ve kesiklidir. Bu bakımdan klasik fizikte nesnelerin özellikleri sürekli birer değişkendir. Oysa ki Kuantum Fiziğinde tüm bu değişkenler süreksiz olup ani sıçrayışlarla bir durumdan diğerine geçiş olur.
Klasik fizikteki determinist yaklaşımın aksine, kuantum fiziğinde olaylar determinist olarak gelişmezler. Daima belli bir olasılık yüzdesi bulunur.
Termodinamiğin ikinci kanununda şöyle bir tanımlama yapılmaktadır. “Bir ısı kaynağından ısı çekip buna eşit miktarda iş yapan ve başka hiçbir sonucu olmayan bir döngü elde etmek imkânsızdır. (Kelvin – Planck Bildirisi)” Termodinamik bir terim olan Entropi bir sistem içerisinde mekanik işe çevrilemeyecek termal enerjiyi temsil etmektedir. Rastgelelik ve düzensizlik tanımlamalarının sıklıkla kullanıldığı bu yapı içerisinde düzensizliğin hiçbir zaman değişmediği ya da arttığı söylenir.
Bazı bilim insanlarına göre, zaman ve entropi ilişkisi ise daha çok geri getirilemez durumları içermektedir. Basit bir örnek ile kırılan bir vazo ya da herhangi bir bardağı eski haline getirmek olası olmayacaktır. Düzen içerisinde yer alan bu cam bardak düzensizliğe uyum sağlayarak bozulmuş ve yapısını kaybetmiştir. Bazı diğer bilim insanları ise, geriye dönüşün zamanın tersine simetrisi ve başka yollarla olası olduğuna vurgu yapıyorlar. Bunlara göre, zamanın tersine simetrisi de olduğu, bunun tersine giden bir sürecin de bu yasalara uygun olduğu dile getiriliyor.
Gözlemlenebilir evren, aşağı yukarı 13,7 milyar yıl önce başladı ve o dönemde entropi oldukça düşüktü. Zaman’ın başlangıcı, Big Bang’e büyük patlamaya kadar uzanır birçok bilim insanına göre. Büyük patlamadan önce, evrenin daha düzenli olduğu, ancak patlamadan sonra entropi’nin düzensizliğin giderek arttığına ve genişlemenin ise hızlandığına inanıyor astrofizikçiler son olarak. Zamanı büyük patlama ile başlatırsak, ondan önce zaman kavramı yok muydu, ya da zamanın başka bir boyutu mu yaşanıyordu?
Peki zaman’ın bir başlangıcı varsa bir sonu da var mıdır? Bu soruya yine ‘evet olabilir’ yanıtını veriyor astronomlar. Bir teoriye göre sonunda kozmos’a karadelikler (black hole) egemen olacak, var olan her şey galaksimizdeki kara delikler tarafından yutulacak ve sonra onlar da buharlaşacak, geriye uzayda orada burada dönüp dolaşan küçücük parçacıklar kalacak. Hiçbir şeyin olmadığı bir evrende zaman’ın varlığını hayal etmek bile güçleşecek.
Columbia Üniversitesi’nden Brian Greene, zamanın çeşitli boyutlarına farklı bir bakış açısı getirerek, iki kişi arasında birisinin ‘şimdiki zaman’ olarak düşündüğü zamanı, diğerinin ‘geçmiş zaman’ olarak algılayabileceğini, ya da birisinin ‘şimdi’ olarak düşündüğü zamanı, diğerinin ‘gelecek zaman’ olarak algılayabileceğini dile getiriyor. Böylece geçmiş ve geleceğin aynı derecede gerçek olduğu sonucuna ulaşıyor. (Greene, “O que é o tempo” video)
Max Tegmark ise, geçmişin geride kalmadığına, geleceğinse meydana geldiğini belirterek, geçmiş ve geleceğin şu an aynı şekilde var olduğu tezinde bulunuyor.
O zaman geçmiş, şimdi ve gelecek aynı anda var ise, ya da belki birbirine paralel ise, bu üç zamanı birden yaşamak, ya da zamanlar arasında yolculuk yapmak olası mıdır?
Yine bir teoriye göre, eğer hareketin etkisi uzayın uzay noktalarına kadar uzatılırsa, düşük hızlarda bile “şimdi” tanımında değişiklikler meydana gelecektir.
Büyük bir paradokstur zaman
Bitirirken biraz da edebiyat ve mitoloji… “Aşklar ve Yalnızlıklar” adli kitabımda şőyle yazmıştım zaman üzerine bir denememde:
Büyük bir paradokstu zaman Yunanlıların Khronos, Latinlerinse Tempus dedikleri. Zaman paradokstu, ölüm tümdengelim, aşk ise tümevarım…
Kaldırıp kolundan zamanı uzaklara fırlatan o iri gözbebeklerinde yakamozlar dans eden Kız, yine de zamanın büyüsünden ve yapışkanlığından kurtaramamıştı kendisini. Ama sanki zamanı durdurmak ister gibiydi.
Ama kaval kemiğinin altında bir anlık karıncalanmadır zaman…
Bir ihanet tanrısıydı zaman; acıyla, hüzünle ve sevinçle kandırıyordu ölümlüleri. Kız, Europides’in Troyalı Helenası’na benzemek istiyordu. Bütün felaketlerin nedeni Helena gibi zamanı kanatlarından yakalamayı ve kendi havadan yapılmış vücuduna hapsetmeyi düşlüyordu. Zamanı yadsıyordu tüm benliğiyle, geçmiş, şimdi ve gelecek yoktu. Zaman belki de ölümün kendisi ya da ölüm ötesiydi.
Zamanı yenen Kız, ölümü de yenmişti aşkında, külü, yaşamı ve sonsuzluğu da. Kız, Olimpos dağındaki hırçın tanrıçalar kadar korkulu ve ürkekti. Artık o bir töze dönüşmüştü. Hermetik bir sevdaya tutulmuş gibiydi. Tıpkı bir töz gibi, var olmak için kendisinden başka bir şeyin varlığına ihtiyaç duymuyordu. Zamanın da… O artık ölümlü bir tanrıça değil, ölümsüz bir insandı…
Erol Anar
Referanslar
Hawking, Stephen. “How to build a time machine”, 2010, dailymail.co.uk
Newton, Isaac. (1952) “Mathematical Principles of Naturel Philosophy”, Chicago, IL: Encyclopaedia Britannica, Inc.
Philip Turetzky, Nilüfer Yılmaz, “Mutlak ve İdeal Zaman”, teorivepolitika.net
Greene, Brian. “O que é o tempo”, video, youtube.com.
Agostinho, Santo. (2006) “Confissões”, 3. ed. Coleção Patrística; 10. São Paulo: Paulus.
Hegel. (1986) “Tinin Görüngübilimi”, Çeviren: Aziz Yardımlı, İstanbul, İdea Yayınları, s. 484.
Engels, Friedrich. (1975) “AntiDühring”, Sol Yayınları, 1975, Ankara.
Lenin, V.I. (2013) “Materyalizm ve Ampiryokritisizm”, Eriş Yayınları.
Heidegger, Martin. (2008) “Varlık ve Zaman”, Çeviren: Kaan H. Ȍkten, Birinci Basım, Eylül 2008, Agora Kitaplığı, İstanbul.
Kant, Immanuel. (1993) “Arı Usun Eleştirisi”, İdea Yayınları, İstanbul.
Turgut, Sadi. (2005) Einstein’ın Mucize Yılı: Özel Görelilik”, Bilim ve Teknik: “42. Erişim tarihi: 5 Mayıs 2011.
Vikipedi.com
“Henri Bergson’un Felsefe Anlayışı”, felsefe.gen.tr
“İzafiyet Teorisi Nedir?”, fizikmakaleleri.com
Klein, Etienne. “Fizikçilerin Zaman’ı”, Çeviren: Mehmet Yılmaz, “Zaman Nedir” kitabı içinde, derindüşünce yayınları.
Turetzky, Philip. “Mutlak ve İdeal Zaman”, teorivepolitika.net
Ekici, Ekrem. (2005) “Kant’ın Zaman Anlayışı ve Hatırlama”, Kocaeli. lecturesymptomale.wordpress.com
Barak, Hatice. “Nesne ve Kavram Olarak Zaman”, Teori ve Politika Dergisi, Zaman ve Marksizm, Bahar 1999.
Anar, Erol. (2000) “Aşklar ve Yalnızlıklar”, Hera Yayınları, İkinci Basım, Ankara.