Postmodern insan, kendisine ve hayata kapanmış bir penceredir o artık.
‘Son insan’ Friedrich Nietzsche’nin ‘Böyle Buyurdu Zerdüşt‘ adlı yapıtında yer alan bir terimdir. ‘Übermensch‘ olarak adlandırılan üst insanın anti-tezini tanımlamak için kullanılmıştır. Son insan yaşamaktan bıkmış, risk almayan, yalnızca huzur ve güvenliğini düşünen kişi olarak tanımlanmıştır.[1]
Nietzsche, “O zaman dünya küçülmüştür ve üstünde her şeyi küçülten son insan sıçramaktadır. Son adamın cinsi, toprak piresi gibidir, kökü kurutulamaz. Son adam, en uzun ömürlüdür. Son insanlar ‘Biz mutluluğu keşfettik’ derler ve göz kırparlar. Onlar yaşanması güç semtleri terk etmişlerdir. Çünkü ısı gereklidir.”[2] der.
Aslında içinde yaşadıǧımız çaǧda toplumun büyük çoǧunluǧu “son insan”ı oynamaktadır. Kapitalizmin yarattıǧı bireyci insanın, yalnızca kendi rahatı, egosu için yapmayacaǧı hiçbir şey yoktur. Kafasını kuma gömen devekuşu gibi, kendi cep telefonunun ekranına gömülmüş, artık düşünmüyor, tepki vermiyor, yalnızca izliyor. Tepkisiz, bir taş gibi sanki. Lokal savaşları CNN International’dan canlı olarak sanki bir video oyunuymuş gibi izler, ama tepki vermez. Yaşamaktan bıkmış, hiçbir şeyden zevk almayan, ama yine de bitkisel hayatta bile olsa güvenlik içinde yaşamaya çalışan bir canlı. Dünü bugünün, bugünü yarının aynısı bir hayatı deǧil de, bir rutini yaşayan tepkisiz bir canlı son insan. Belki her şeye sahip, ama özgürlüǧünü ve özgün ruhunu yitirmiş bir canlıdır o artık.
Son insan, içe dönük (introvert) bir insandır. Artık dışarıda olup bitenlerle ilgilenmemekte, yalnızca kendi güvenlik ve mutluluǧu için yaşamaktadır. O, kendini dış dünyadan izole etmiş ve kendi sanal dünyasına gömülmüştür. Hiçbir sesi duymaz, dış dünyadaki hiçbir şeyi görmez, çünkü bunlar yaşam biçimine terstir. Katalepsik* bir yapıdadır sanki; yüzyıllarca kıpırdamadan, hareket etmeden oturabilir.
Artık insandan korkuyoruz. Bir çeşit insan korkusu (antrofobi) gibi. Bir çeşit apati** bu. Sanki Capgras Sendromu’na*** yakalanmış gibiyiz. Kimseye güvenmiyoruz. Çoğul kişiliǧe**** bürünmüşüz, birden fazla yüzümüz, birden fazla kişiliǧimiz var. Bir görüşümüz, bir diǧerine uymuyor. Bir davranışımız, bir diǧeriyle çelişiyor. Beynimiz yozlaşmış, düşünce geliştirmeyi, üretmeyi bir yana bırakın, herhangi bir düşünceye tam olarak konsantre olamıyoruz. Sürekli deja vu***** bir hayatı yaşıyoruz. Geçmişe gidip geliyoruz yanlış trenlerle, yanlış yollarla ve yanlış çıkarımlarla.
Hafızası yoktur onun artık.
Francis Fukuyama, “Tarihin Sonu ve Son İnsan” başlıklı yapıtında, son insan ile ilgili düşüncelerini de dile getirir.
“İnsanlar kendi ufuklarının yalnızca bir ufuk, sağlam bir kara parçasından çok, yaklaşıldığında kaybolan ve uzaklarda yeni, başka bir resme dönüşen aldatıcı bir resim olduğunu görüyor. O nedenle, modern insan son insandır: Tarihi yaşamaktan yorgun düşmüş ve değerlerin dolaysız yaşanabileceği yanılgısından kurtulmuştur.” [3]
Fukuyama, yukarıdaki alıntıda modern insanı, ‘son insan’ olarak tanımlamış. Bence ise bu anlamda, ‘son insan’ postmodern insandır. Ve postmodern insan tümden bir izolasyondur. Ve ne kadar bireysel mutluluk ve güvenlik arasa da bunları hiçbir yerde bulamaz. Postmodern son insan, bence lokaldir, her şeye kendi dar bireysel çıkar ve egolarıyla bakar ve hiçbir deǧere inanmaz. İnandıǧı tek deǧer, kendi bireysel somut çıkarlarıdır. Sanal bir dünyada yaşamaktadır gerçekte. Yaşamındaki rutinlik bir robottan farklı deǧildir.
“Tarihin sonundaki son insan ise, bir dava uğruna hayatını tehlikeye atmayacak kadar akıllı… …Genç Amerikalılar’ı şu anda bekleyen tehlike, ilk insanın tutkularını yeniden keşfetmekten çok son insan haline gelmektir. Hayatın içeriğinin mal-mülk sahibi olmaktan ve ılımlı hırslı amaçlar izlemekten ibaret olduğu biçimindeki liberal ilke, beyinlerine fazlaca kazınmıştır. ” [4]
Fukuyama’nın vardıǧı noktanın tam tersine ulaşıyorum ben de. Son insan toplumu olmamızın nedeni, liberal demokrasiyi dışlamaktan ziyade, günümüzde tam tersine neoliberalizmi yaşıyor olmamızdır. Bizi egoist, yalnızca kendi ihtiyaçlarını düşünen, toplumsal olandan bireyselciliǧe iten, birer makineye dönüştüren tam da bu neoliberal sistemdir. Çünkü neo-liberalizmin birey’i, özgür bir birey değil, gerçekte bireyliği öldürülmüş, robotlaştırılmış bir köledir.
“O Liberal demokrasi megalothymia’yı yaşamadan dışlayıp onun yerine rasyonel tüketimi geçirdikçe, bizler de ‘son insanlar’ haline geliyoruz.” [5]
Son olarak şunu söyleyeceǧim, insan henüz bu anlamda tamamen bir “son insan”a dönüşmemiştir. Ancak, günümüzde, özellikle kapitalizmin ileri derecede gelişmiş olduǧu Amerikan toplumu gibi toplumlar, “son insan” toplumu olmaya da yaklaşmıştır. Çünkü Amerikan toplumunda, bireyci bir anlayış alabildiǧine egemendir, anti-entelektüel, kendi çıkarlarından başka hiçbir şey düşünmeyen ve bireysel amaçlar için her şeyin mübah olduǧu bir sistem ve toplumdur bu. Doğal seleksiyon[6] teorisinde olduǧu gibi, kapitalizmin doǧal seleksiyonudur bu: Güçlü olan hayatta kalır. Bu toplumda birey, endişeli, yalnız ve depresiftir. Kendisine ve hayata kapanmış bir penceredir o artık.
Ancak Amerikan toplumunda dahi bu bireyci deǧerleri reddeden, “son insan toplumu”na karşı çıkan entelektüeller ve bireyler vardır. Bir “son insan toplumu”nda toplumsal deǧerlere inanan bir tek insan kalmış olsa bile orada hâlâ umut yaşıyor demektir.
Neoliberal sistemin küresel egemenliǧine karşın, hâlâ son insana dönüşmeyen ve kendi mutluluǧu ve çıkarlarından önce başka insanların ve toplumun mutluluǧunu düşünen insanlar vardır. Bu anlamda böylesi insanlardan bir tane kalmış olsa bile orada “son insan” toplumuna karşı bir umut, bir direniş var demektir. Tarih de sona ermemiştir bu anlamda, çünkü tarihin sonu, aynı zamanda insanın sonu anlamına da gelmektedir.
Erol Anar
Nisan 2017
Paraná-Brezilya
Dipnotlar
[1] https://tr.wikipedia.org/wiki/Son_insan. İngilizce kaynak: Last Man, https://en.wikipedia.org/wiki/Last_man
[2] NIETZSCHE, Friedrich (2010) “Böyle Buyurdu Zerdüşt”, İlgi Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, s. 9. Kitabın Portekizce kopyası: “Assim Falou Zaratustra”, ebooksbrasil.com. 2002, s. 21.
[3] FUKUYAMA, Francis (2016) “Tarihin Sonu ve Son İnsan”, 6. Baskı, Profil Kitap, İstanbul.
[4] Age.
[5] Age.
[6] Doǧal Seleksiyon: Belirli bir türde dış çevreye uyum konusunda daha elverişli özelliklere sahip organizmaların, bu elverişli özelliklere sahip olmayan diğer bireylere göre yaşama ve üreme şanslarının daha yüksek olması.
* Kıpırdamadan sürekli korunan duruşa verilen ad.
** Apati ( Duygusal Donukluk ) : Küntleşmiş emosyonel (duygu yüklü) ton kayıtsızlık veya dış dünyadan kopmayla birliktedir.
*** Capgras Sendromu : Çevresindeki kişilerin aslında o kişiler olmadığı onların yerini almış ve çoğunlukla kötü niyetli insanlar olduğuna ilişkin inançlardır.
**** Çoğul Kişilik (Multiple Personality) : Bir kişinin farklı zamanlarda iki veya daha çok sayıda tümden farklı kişilikler ve karakterlere bürünmesi.
***** Déjà Vu : Yeni bir durumun yanlış olarak geçmiş bir anının tekrarı gibi algılandığı görsel tanıma yanılsaması.
****** Jamais Vu : Kişinin daha önce yaşadığı gerçek bir durumu tanımadığına dair yanıltıcı bir his.