Yıllardır yaza yaza bitiremediğim bir konu vardır: Fyodor Dostoyevski… Hakkında onlarca, sayfalarca yazı yazmama karşın, hâlâ eksik hissederim kendimi bu konuda. Üzerine yazılmış belli başlı biyografileri okumama rağmen, her seferinde yine de onun hakkında hiçbir şey bilmiyormuşum gibi gelir. O kadar derindir ki, boğulmamak için çaba sarf etmek gerekir. Kitaplarını ikişer üçer kez okumama karşın, her seferinde tekrar tekrar karıştırdığımda yeni şeyler keşfederim. Dinci ve milliyetçi yanını eleştirmekle birlikte, bir romancı olarak onun eşsizliğine, psikolojik derinliğine saygı duyarım. Ona benzeyen hiçbir romancı yaşamamıştır şimdiye dek, insan ruhunun bu kadar derinine inen bir yazar yoktur.
Tag: İnsancıklar
Dostoyevski Üzerine Notlar (3): Bir Sanatçı Olarak Dostoyevski
İşte Dostoyevski kısa bir öyküsünde rüyanın gerçekleşmeyecek bile olsa, dinlenmeye, hatta ömrünü bir rüyaya adamaya değer olduğu dile getirir:
“Gördüğüm rüyadan sonra sözcükleri yitirdim. En azından, en önemli, en gerekli olanlarını… Neyse, olsun varsın: Yolumda yürümeyi sürdüreceğim, durmadan dinlenmeden gerçeği insanlara anlatmaya çalışacağım. Sözcüklerle anlatamasam da, gözlerimle gördüm onu çünkü. Benimle alay edenler bunu anlayamıyorlar işte: ‘Bir rüyaydı gördüğün, bir karabasan …’ Eh! Mantık neresinde bunun? Oysa övünerek söylüyorlar bunu. Rüya mı? Rüya denen şey nedir? Aslında hayatımız da bir rüya değil midir? Dahasını söyleyeyim: Varsın, varsın hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir şey olsun bu, cennet olmayacak olsun (Anlayabiliyorum bunu!) ama ben anlatmayı gene de sürdüreceğim.”[21]