Kırık Kollular Coğrafyasından Notlar
Kırık kollular coğrafyasında yaşıyoruz. “Kol kırılır, yen içinde kalır” deniliyor. Kollarımız daha küçük bir çocukken ailede kırılıyor. Ve öğreniyoruz ki, hiçbir olayı dışarı taşımamamız ve
Edebiyat, Sanat, Felsefe, Ideoloji ve Hayata Dair
Kırık kollular coğrafyasında yaşıyoruz. “Kol kırılır, yen içinde kalır” deniliyor. Kollarımız daha küçük bir çocukken ailede kırılıyor. Ve öğreniyoruz ki, hiçbir olayı dışarı taşımamamız ve
Ȍzellikle teknoloji alanındaki gelişmeler ve internet dünyası, sanata yeni olanaklar sunmakla birlikte, aynı zamanda onu bir anlamda da tüketmeye başladı. Ȍrneğin müzeler sanal ortama girdi, sanat sergileri de. Ancak internet ortamında görülecek yapıtlar ile orijinal yapıtların farklılığı kıyas edilemez. Ayrıca insanlar daha az müzeye ve sanat sergilerine gidiyorlar. Turistlerden başka çok az insan müzeye gidiyor. En son ne zaman bir müzeye gittiniz?
Yanındaki insan ayağı takılıp yere düştüğünde, ilk tekmeyi atan da sensin.
“Ben böyle biri miyim?” dediğini duyar gibiyim. Bunu lütfen bana değil de, iş yerindeki, partideki, dernekteki, sendikadaki arkadaşlarına ya da bir zahmet kendi eşine ve çocuklarına sor. Onlar sana gerçekte kim olduğunu söyleyeceklerdir. O kadar küçülüyorsun ki zaman zaman, mikroskobun altına koysalar seni, eminim görünmezsin.
Her şeyin ortak olduǧu ve aile egoizminin yıkıldıǧı, bir anarşist – sosyalist çekirdek oluşturmanın zorluǧunun yanında, İtalya’da bunun için arazi edinimi de çok zordu. Bu nedenle Rossi, okyanus őtesi toprakları düşündü. Grup içinde en çok kabul gőren düşünce Porto Alegre’den sonra Uruguay’a gidip yerleşmekti. Fakat denizde uzun süre seyretmekten de kaynaklanan saǧlık sorunları nedeniyle, Brezilya’nın Parana eyaletinin Paranaguá limanında gemiden inildi.
Okuma kültürüne sahip insanların büyük çoğunluğunun okuma, kitap okuma alışkanlıklarını kaybettiğini gözlemleyebiliyorum. İnsanlar en fazla internette gazete haberleri, haber siteleri ve güncel köse yazarlarını okuyorlar. Oradan kendi Facebook ya da whatsup sayfalarındaki mesaj ve yorumlara bakıyorlar. Bunun dışında da açıp bir kitap okumaya, hatta düşünmeye bile fırsat bulamıyor, zamanları kalmıyor.
Ertesi gün pazardı, yataktan kalktığımda canım çok sigara istiyordu. Ama yapacak birşey yoktu. Bir gün daha dayanacaktım. Helen o gün iki arkadaşı ile pikniğe gidecekti beni de davet ettiler. Kızarmış tavuk ve meşrubat götüreceklerdi. Ben de onlarla beraber gittim. Alexandria adlı küçük ve güzel bir sahil kasabasına gittik. O gün kasaba çok kalabalıktı: piknik yapanlar, gezenler…
İşte Occam’ın usturasını elimize alarak “Unsurlar gereğinden çok çoğaltılmamalıdır.” ilkesinden hareketle “İkili ilişkiler ister gerçek hayatta, isterse sanal ortamda olsun gereğinden çok çoğaltılmamalıdır.” ilkesini uygulayabiliriz. Vururuz usturayı kesip atarız ilişkinin bizi saran iplerini. Böylece daha özgür ve rahatlamış hissederiz kendimizi de.
“Efsaneye göre, Eddington toplantıdan çıkarken başka bir bilim adamı onu durdurarak sordu, ” Bir söylentiye göre dünyada Einstein’ın kuramını anlayan yalnızca üç kişi varmış. Siz onlardan biri olmalısınız.” Eddington sesini çıkartmadan durunca, bilim adamı ilave etmiş, “Tevazu göstermeyin, Eddington.” Eddington omuz silkmiş, “Hiç de öyle değil. Ben üçüncünün kim olabileceğini düşünüyordum.”
“Nanoteknolojinin taraftarları, 2100 yılına kadar çok daha güçlü bir makine tasavvur ediyorlar: Her şeyi yaratma yeteneğine sahip bir moleküler birleştirici ya da “çoğaltıcı.” Muhtemelen bir bulaşık makinesi bir tıklattığinde olacak bu makineye temel hammaddeleri atacaksınız ve bir düğmeye basacaksınız. Trilyonlarca nanorobot hammadde üzerinde çalışmaya başlayacak…”
Kuşkusuz bir insan büyük bir yazar ya da sanatçı olabilir. Ama önemli olan, bir sanatçı ya da yazar olmaktan çok yaşam serüvenini onurlu, dürüst, adaletsizliğe boyun eğmeyen bir insan olarak tamamlamaktır bence. Sadece bir sanatçı olarak değil, bir insan olarak hatırlanmak da önemlidir. Evet bir yanda kudretli diktatör ellerini arkaya kavuşturmuş ve gücünün verdiği özgüvenle tepeden bakarak vaaz veriyor. Yazar ise mahçup, korkuyor ve güce taparak ellerini önünde kavuşturmuş.