“Zenginken kocamla bir saat bile huzurumuz yoktu; ne konuşabiliyor ne ruhlarımızı düşebiliyor ne de dua edebiliyorduk. Bir sürü meşgalemiz vardı! Misafirler gelir, onları nasıl ağırlayacağımızı, bizi ayıplamasınlar diye ne ikramda bulunacağımızı düşünürdük. Misafirler gider bu sefer de hizmetçileri kollamamız gerekirdi; onların tek derdi işten kaytarmak, işkembelerini doldurmak, bizimki de malımızı onlardan korumaktı. Günaha giriyorduk yani. Kurt taylara, danalara dadanmasın, hırsızlar atlarımızı çalmasın diye didinirdik. Yatağa girer, ama koyunlar kuzuları ezecek korkusuyla uyuyamazsın; gecenin bir vakti kalkıp koyunları kontrol etmeden rahat edemezsin. Sonra yine telaş başlar, kış için nereden yem bulmalı diye dolanırsın. Bunlar yetmezmiş gibi benim ihtiyarla hep çatışırdık. O şöyle yapmalı derdi, ben böyle derdim ve kavga edip yine günaha girerdik. İşte bunca kaygı arasında yaşadık, bir sürü günaha girdik, mutluluk falan da görmedik.
Şimdi sabah kalkınca, kocamla sevgiyle,dostça konuşuyoruz. Kavga edecek, kaygılanacak bir şeyimiz yok. Tek işimiz efendiye hizmet etmek. Gücümüz yettiğince, istekle çalışıyoruz ki efendimiz zarar değil kâr etsin. İşten dönünce öğle yemeği, akşam yemeği hazır; kımız da var. Kışın yakacak tezek var, ısınmak için ogcuk var. Hem konuşacak, ruhumuz üzerine düşünecek, Tanrı’ya dua edecek vaktimiz de var. Elli yıl aradık mutluluğu, ancak şimdi bulduk.”
Lev Nikolayeviç Tolstoy
İnsan Neyle Yaşar?, (Sayfa 85 – Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları)