Bir duruşu olmalı insanın ve bu duruş sarsılmaz olmalı. Özellikle de entelektüel bir insanın sarsılmaz duruşu olmalı. Geçenlerde ödevi için benimle kısa bir röportaj yapan bir gazeteci adayı kendisine tavsiye edebileceğim bir şey olup olmadığını sorduğunda şöyle demiştim. Bir tavsiye değil, ama bir dilek belki: Eleştirilemeyen kutsal hiçbir şey olmamasını diliyorum hayatınızda.
Tolstoy’a atfedilen bir söz var: “İnsanın gerçek gücü sıçrayışta değil, sarsılmaz duruştadır.” [i]
İnsan neye karşı sarsılmaz olmalı; önce sisteme, devlete karşı birey, yurttaş ve insan olmaktan doğan haklarıyla bir duruş gerçekleştirmeli. Sonra içinde bulunduğu çevre içinde bir duruşu olmalı. Bu duruş ne kadar sarsılmaz ise o kadar saygıdeğerdir.
Fısıltı halinde yakınlarına gizlice söylediği gerçekleri, yüksek sesle çekinmeden söylemeye ve düşüncesini korkmadan ifade ettiğinde bir insanın sarsılmaz bir duruşa ulaşması da beklenir.
Bir yazarın en büyük düşmanı otosansürdür. Yazar ya da bir entelektüel ne düşünüyorsa onu özgürce söylemeli ve yazmalıdır. İşte sarsılmaz duruşu budur bir entelektüelin. Ancak tarihe baktığımızda böylesi yazar ve entelektüellerin sayılarının çok fazla olmadığını görürüz.
Herkes ve her şeyden önce insan, iç dünyasının aynasının karşısına geçip, kendi öznel dünyasında kendisine karşı dürüst sarsılmaz bir duruşu var mı diye bakmalıdır.
Yoksa toplumsal yaşam içinde bir rol mü yapıyor, maskeler mi takıyor, kendi düşüncelerini çekinmeden ifade edebiliyor mu her ortamda kendisinin ve başkalarının haklarına savunabiliyor mu, yoksa tüm yaşamı bir balondan, çelişkilerden mi yalanlardan mı ibaret?
Hesap yapanlar, fısıltıyla söylediklerini yüksek sesle söylemeyenler, kaybedecek şeyleri olduğunu düşünenler, baskılara sessiz kalanlar, yalnızca kendi bireysel çıkarlarını düşünenler; işte onların hayata ve de kendilerine karşı bir duruşları yoktur. Duruma göre pozisyon değiştirirler. Giderek özsaygılarını bile yitirebilirler.
Sıçrarsın zengin olursun, sıçrarsın kariyer sahibi olursun. Sıçrar başarı elde edersin. Sıçrarsın ünlü olursun. Ama bütün bunlar seni tatmin etmez sonuçta. Çünkü aslında sen onlara değil, onlar sana sahip olur. Bütün bunların sana getireceği şey, tatminsizlik, kocaman bir ego, depresyondur.
Bütün bunların zerre kadar değeri yoktur. Asıl olan hayatın karşısında sarsılmaz bir duruşa sahip olmaktır. İşte hayatın en önemli şey budur: Kendi olanaklarıyla, kendi ayaklarının üzerinde o sarsılmaz duruşa ulaşmak.
Sidarta, Bodhi ağacının altına oturduktan bir süre sonra, işte o sarsılmaz duruşa ulaşmıştı. Artık yeryüzünde hiçbir şey onu duruşunu bozamayacaktır.
İşte hayatın Sidartası olmak gerekir insan devletlere, topluma, tabulara, kurallara, yasalara, baskılara, sömürüye, adaletsizliğe karşı bir duruş sahibi olmalıdır. Yoksa hayatının bir anlamı olmayacaktır.
Sarsılmaz bir duruşa sahip olan artık korkuyu da aşmış insandır. Kaybedeceği hiçbir şeyi yoktur onun: onurundan başka…
İnsanın gerçek gücü, önce kendi içinden gelir. Kendi öz gücü, duruşu olmayan insan olmayan toplum içinde de bir şey ifade etmez. Kendi öz gücüne, sarsılmaz duruşuna sahip insan, diğer insanlarla birleştiğinde çok daha güçlü olur.
Erol Anar
Şubat 2018
Paraná
[i] Not: Bu sözün kaynağına ulaşamadım internette. Tolstoy’a atfedilmiş bir söz. Ancak kime ait olursa olsun güzel bir söz.