Filmde en küçük bir abartı yok, sosyal sistemin adaletsizliği bütün çıplaklığıyla göz önüne seriliyor. Britanya’da yaşam sadece zenginler için kolay. Alt sınıfların hayatı bir cehennem.
Paul Laverty’nin senaryosunu yazdığı ve usta yönetmen Ken Loach’ın yönetmenliğini üstlendiği filmin başrollerini Dave Johns ve Hayley Squires paylaşıyor. Film, 2016 yılında Cannes Film Festivali büyük ödülü Altın Palmiye’nin sahibi oldu. Film, aynı yıl başka ödüller de kazandı. Film, uluslararası festivallerde en az 18 ödül kazandı, birçok ödüle de aday gösterildi.
Toplumsal gerçekçiliği konu alan yapıtlarıyla öne çıkan Ken Loach, Cannes’te tam iki kez büyük ödülü alan yönetmenlerden.
Devlet ve yurttaş ilişkisi, eğer yurttaş belirli bir gelirin üstünde, düzenli bir işi olan, vergi, fatura ödeyen bir kişi değilse; uçuruma yakınsa, devlet yurttaşını sokağa koymakta tereddüt etmez. Onunla ilgili hiçbir sorumluluk duymaz. Yaşlı bir marangozun, işçi sınıfından bir kişinin işsizlik fonundan yararlanmak için katı devlet bürokrasiyle verdiği mücadele. Aslında sistemin bozukluğunu sorgularken, Avrupa’daki yaşamın da dışarıdan göründüğü olmadığını gösteriyor. Paradoksal olarak bütün mülteciler oraya gitmek istese de. Avrupa’da kaybedenler, yani alt sınıflara mensup insanlar bir hayat mücadelesi vermekte, zorluklarla boğuşmaktadırlar. Özellikle de İngiltere daha zordur bu anlamda.
Filmde dikkat çeken bir ayrıntı ise, yine de içindeki sevgiyi ve hayata inancı kaybetmeyen bu yoksul insanların birbiriyle dayanışma göstermesi ve bunu da karşılıksız yapmaları. Yine birbirlerine yardım etmeleri gereken, devlet değil, kendileridir.
Daniel Blake, işçi sınıfından bir marangozdur. Çalışırken bir gün kalp krizi geçirir, doktoru ona çalışmayı yasaklar. Bu yüzden işsizlik fonundan yardım talep eder. İşte bu anda korkunç bir bürokrasi önüne çıkar. Sokağa düşmemek için mücadele eden Daniel Blake, kendi umutsuz durumuna karşın başkalarına yardım etmekte, insanlara sevgi beslemekte tereddüt etmez. Kalbini ele geçirememiştir hâlâ devlet ve sistem.
Etkilendiğim bir film oldu.
Filmden bazı sözler
“Ben bir sosyal güvenlik numarası ya da ekranda yanıp sönen bir iz değilim.”
“Benim adım Daniel Blake, ben bir insanım”
“Ben Daniel Blake bir vatandaşım, ne bir eksik ne bir fazlası.”
Mirror gazetesi film için şöyle yazmış:
“Modern Britanya’nın gerçek bir yansıması. Toplum hakkında düşünme şeklinizi değiştirecek.”
Toplum hakkında olduğu kadar, devlet hakkında da düşünme şeklimizi değiştirebilir bu film. İnsanları zorla soyarak, alınterlerini vergi adı altında gasp ederek, bu paraları da sistemi elinde tutan egemenlere yem eden devlet, yoksulluğa ve adaletsizliğe ittiği milyonlar için parmağını bile oynatmamaktadır. Gerçekte bu insanlardan elde ettiği paraları onlara verirken, kırk dereden su getirmekte, katı bürokrasiye toplumun çoğunluğunu kurban etmektedir. İşte film bu konuya dikkat çekiyor.
Yine kaybedenlerin hikâyesi bu. Onların sayıları milyonlarla ifade ediliyor. Sistemi elinde tutan zenginlerin sayısı ise büyük yüzlerle sadece. Büyük Britanya sisteminin adaletsizliği, ileri kapitalizmin insanlara sunduğu uçurumuna bir tanıklık.
Filmde en küçük bir abartı yok, sosyal sistemin adaletsizliği bütün çıplaklığıyla göz önüne seriliyor. Britanya’da yaşam sadece zenginler için kolay. Alt sınıfların hayatı bir cehennem. İşte film, bu gerçekliğe dikkat çekiyor.
Filmde Daniel Blake rolünde oynayan Dave Johns, belki de kariyerinin en önemli rolünü yapıyor. Etkili bir performans gösteriyor.
Bu filmi izlerken duygulanacaksınız. Ben izlemekten çok memnun oldum böyle bir filmi. İz bırakan filmlerden.
Erol Anar