Dolayısıyla onun bu söylemleri, sorgulayanlar açısından her ne kadar trajikomik görünse de, kendisi açısından hedefini bulmaktadır. Demagoji işte bu yüzden tarihsel olarak politikacıların vazgeçilmez yöntemi olmuştur.
“Sık sık yaparız bunu, A lider dün şöyle diyordu, bugün tersini söyledi. B lider dün şöyle yapmıştı, bugün tersini yaptı. Bu çelişkileri ortaya koyarak sanırız ki, kendi politikamızda ilerleme yapacağız, onların çelişkilerini ortaya koyarak ilerleme kaydedeceğiz. Ancak hayatın içinde hiç de öyle olmaz. Bir kez burjuva politikası tamamen çelişkiler üzerine kuruludur. Onun doğası budur. İkincisi çelişkilerden ziyade, bu politikada belirleyici olan iktidar ve güçtür.
Le Bon, “Kitle çobanından vazgeçmeyen bir sürüdür.” (Kitleler Psikolojisi, sayfa 106) der.
https://www.amazon.com.br/Kitleler-Psikolojisi-Gustave-Bon/dp/6050206503
Ayrıca halkın diyelim yarısından destek ve güç alan bir politikacıyı destekleyen kesimleri, bu çelişkileri, yanlışları, hataları nasıl göremiyor diye eleştiririz. Ancak kitleler çelişkileri göremezler, çünkü onlar güce tapar. Zaten çelişkileri, yanlışları görebilselerdi, tarihsel olarak bir Hitler, bir Mussolini ortaya çıkmazdı.
Gustave Le Bon, “Kitleler Psikolojisi” başlıklı yapıtında bu durumu şöyle açıklar: “Kitlenin ruhuna daima hakim olan özgürlük gereksinimi değil, esirlik gerekliliğidir. Bağlılığa susamış olmaları, kendilerinin yöneticisi olduğunu söyleyen kimseye içgüdüsel olarak onları bağlar.” (Gustave Le Bon: Kitleler Psikolojisi, Hayat Yayınları, sayfa 110)
Politikacıların kendi yaptıklarını, sanki başkası yapıyormuş gibi eleştirmelerine, kendi hatalarını, yanlışlarını başkalarına mal etmelerine kızarız, şaşırırız belki. Faşist bir lider faşizmi eleştirir, yargıyı tamamen kendi çıkarlarına endeksleyen bir lider, yargı bağımsızlığını övebilir, yargının bağımsız olması gerektiğine vurgu yapar. Burada ortalama zekâya sahip bir insan bu çelişkileri görür ve tepki verir: ‘Kim inanır sana?’ der.
Ancak politikacının hedefi sorgulayan, gören, eleştiren bu kitle değil, kendisine körü körüne inanan, onu ilahlaştıran ve onun her dediğini doğru kabul eden, kendisinin dayandıǧı kitlesidir. Dolayısıyla onun bu söylemleri, sorgulayanlar açısından her ne kadar trajikomik görünse de, kendisi açısından hedefini bulmaktadır. Demagoji işte bu yüzden tarihsel olarak politikacıların vazgeçilmez yöntemi olmuştur.
Fransız filozof ve sosyolog Gustave Le Bon, “Kitleler Psikolojisi” başlıklı kitabı işte kitle ile lider, devlet arasındaki iletişimi çeşitli boyutlarıyla ortaya koyuyor. Sürekli elimin altında bulunan bazı güncel olgu ve olayları anlamak için kullandığım önemli bir başvuru kitabıdır bu kitap benim için.
Erol Anar