Bu Akşam Bütün Meyhanelerini Dolaştım İstanbul’un

Bu Akşam Bütün Meyhanelerini Dolaştım İstanbul’un

Teyzemin oğlu Sinan, yıllar önce İstanbul Kartal’da perde dükkânı açmıştı. Ben de ziyaret etmiştim orayı, büyük bir dükkândı. Daha önce de Sinan Üsküdar’da perde dükkânı açmıştı sanırım. Ancak işler krizle birlikte iyi gitmedi ve Sinan o dükkânı kapatmak durumunda kaldı.

Daha sonra ise yeniden Anadolu’ya açıldı ve Anadolu’daki perde dükkânları ile iş bağlantısı kurmak için buraya seyahatler yapıyordu.

Bir seferinde Sinan’ın yolu yine Samsun’a düşmüştü. Bu kez arabayla Havza’dan çocukluk arkadaşları olan Şamil ve Paşa’yı almış ve akşama doğru Samsun’da turluyorlardı. Cumhuriyet meydanından yukarıya doğru araba ile çıkarken yolun polisler tarafından kesildiğini gördüler.

“Kontrol var!” dedi Şamil.

Sinan durdurmuştu arabayı polislerin elleriyle işaretleri üzerine ve yolun sağına park etmişti.

Esmer, uzun boylu bir polis arabaya yaklaşarak ehliyet ve ruhsatı istedi, daha sonra uzun uzun baktı bu belgelere. İstanbul plakası dikkatini çekmişti.

“İstanbul’dan mı geliyorsunuz hepiniz, ne için gelmiştiniz?” diye sordu.

Sinan,

“Bu arkadaşlarım burada yaşıyorlar, Samsun’da. Ben de ticaret için geldim, perde ticareti yapıyorum.”

Tam yolun sağ tarafında bir komiser duruyordu ayakta, elinde tomson yarı otomatik silah vardı.

Polis, onlara “Bekleyin,” dedi.

Bu arada arabadaki teypte Hürrem Coşkuner bir İstanbul şarkısı söylüyordu. Teybin sesi çok açık değildi. Ama yine de şarkı dışarıdan duyuluyordu.

Bu akşam bütün meyhanelerini dolaştım İstanbul’un

Seni aradım kadehlerdeki dudak izlerinde

Seni aradım kadehlerdeki dudak izlerinde

Esmer, uzun boylu polis,

“Teybi kapatın, terbiyesizlik yapmayın.” dedi.

Sinan, bir şey demedi, teybi kapattı. Ama canı sıkılmıştı polisin bu provokatif tavırlarına.

Daha sonra polis, Komiser’in yanına giderek elindeki belgeleri gösterdi ve bir şeyler sordu ona.

Paşa bu sırada,

“Gıcık adamım bu.” dedi Sinan’a.

“Farkındayım adamım.”dedi Sinan, “Dur bakalım buna bir oyun oynarım ben.”

Daha sonra polis tekrar arabanın yanına geldi ve,

“Arabadan çıkın ve bagajı açın, arama yapacağım.” dedi.

Polis içeriye girerek önce torpido gözünü açtı. Daha sonra koltukların altını kontrol etti. Bir şey bulamamıştı. Arkaya bagaja doğru gitti.

Bagaj çok karışıktı: Perde örnekleri, bir takım perde albümleri, kişisel eşyalar, elbiselerin olduğu birkaç küçük çanta vs… Çok şey vardı. İçinden çıkmak mümkün değildi.

Sinan hep şöyle diyordu bagaj konusunda;

“Buraya ben girsem kaybolurum.”

Polis elleriyle perde örnekleri kaldırıp biraz aradı ve daha sonra sıkıldı bu işten.

Daha sonra polis biraz uzaklaştı. Sinan  ona doğru bağırdı:

“İşiniz bitti mi? Gidebilir miyiz?”

Polis tepeden bir edayla sağ elini havaya kaldırarak,

“Tamam, gidebilirsiniz” dedi.

Sinan, ona doğru baktı ve,

“Sen şimdi bu arabayı aramış mı oldun?”

Polis şaşırmıştı:

“Ne biçim konuşuyorsun sen?”

Sinan ise sakindi:

“Ya soruyorum, sen bu arabayı aradın mı?’

“Aradım tabi,” dedi polis kızgın bir ses tonuyla, “Görmediniz mi?”

Sinan bunun üzerine içeriye girdi ve torpido gözünü açtı ama kulpu sağa değil sola doğru çevirdi. Torpido iki gözdü aslında, sol gözü sola doğru, sağ gözü ise kulpu sağa çevirince açılıyordu.  Sinan torpido gözünü açıp içindeki tabancayı çıkardı.

Sonra elinde tabanca ile bagaja gitti ve oradan da bir av tüfeği çıkardı ve polislere doğru bağırdı:

“Bunları mı arıyordunuz siz?”

Esmer, uzun boylu polis şaşırmış şok olmuştu:

“Gel bakalım, buraya getir ruhsatları.” dedi.

Tabanca ruhsatlı idi, ve ticari olarak alınmıştı, dükkân için. Sinan’ın da yanında bulundurma yetkisi vardı. Savunma amaçlı idi. Tüfek de ruhsatlı idi. Bazen ava gidiyorlardı.

Elinde tomson olan Komiser ise polisi azarladı:

“Ne ruhsatı? Utanmadan bir de ruhsat istiyorsun! Ruhsatı olmasa sana gösterir mi kendi eliyle adam bu silahları? İki kocaman silahı aradığın arabada bulamıyorsun, sonra da ruhsatmış, bilmem neymiş…”

Esmer polis kıpkırmızı kesilmiş ve suspus olmuştu.

Komiser, Sinan’a eliyle işaret etti.

“Tamam gidin kardeşim, işiniz bitti burada.”

Sinan arabaya atladı ve yukarıya Çiftlik caddesinin paralelinden gazladı.

Paşa ve Şamil gülüyorlardı.

“Adamım seninle başa çıkılmaz. Kamlık’tan mı geldin sen?” dediler.

Hep beraber güldüler. Sinan yokuş yukarıya gazlarken tekrar teybi açtı ve sesini de. Şarkı kaldığı yerden devam ediyordu. Samsun’a akşam iniyordu yavaş yavaş.

Canım doya doya sarhoş olmak istiyordu
Seni aradım kadehlerdeki dudak izlerinde
Seni aradım kadehlerdeki dudak izlerinde

Erol Anar

Henüz yayınlanmamış “Aşağı Mahalle” başlıklı kitabından.
Copyright © 2109 erol anar

Not: Fotoğraf semboliktir.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!