Tek Başına Kalmayı Göze Alamayan Gerçeğe Ulaşamaz

Tek Başına Kalmayı Göze Alamayan Gerçeğe Ulaşamaz

Her şeyi o kadar kolay açıklamışız ki dünyamızda, en karmaşık tarihsel olguları sihirli bir cümlede ortaya koymuş, geçip gitmişiz. Aslında yaptığımız ve asla yüzleşmediğimiz için bilemeyeceğimiz şey, kendimizi kandırmaktan başka bir şey yaptığımız olmadığı gerçeğidir.

Okumak bilmek için değil, anlamaya çalışmak, kavramak  içindir bence. Bilgi eğer sadece bilmeye yarıyorsa, anlamaya, kavramaya yaramıyorsa boştur. Çünkü günümüzde bilmeye gerek yoktur; bilgi zaten insanın elindedir, akıllı telefonunda.

Anlamak işin ilk yarısıdır;

ikinci parça zihni yenilemek, dönüştürmek ve geliştirmektir.

Üçüncü parça ise yorumlamaktır.  Burada artık bir içselleştirme vardır.

Günlük hayatımızda birçok şeyi anlamadan geçeriz aslında. O kadar çok şey yaşarız ki, bir gün içerisinde duyduklarımız, okuduklarımız anlayamadığımız birçok şeye neden olur. Bunların çoğunu anlamadan geçip gideriz. Çünkü ne anlayacak vaktimiz vardır, ne de isteğimiz. Çünkü yaşantımız bir robot gibi tekrarlardan ibarettir. Aynı şeyleri yapar, aynı davranışları tekrarlar, hatta kırk yıl aynı örnekleri veririz. Çünkü kendimizi yenilemez, düşünce biçimimizi sorgulamayız.

Bu durumu Bertrand Russell felsefi açıdan şöyle açıklıyor:

“Günlük yaşamda doğru diye kabul ettiğimiz birçok şeyler, daha yakından bakıldığında öylesine göze çarpar çelişkilerle doludur ki, gerçekte inanmamız gereken şeyin ne olduğunu ancak bir yığın düşünceler sonunda öğrenebiliriz.” [1]

Yaptığımız başka bir davranış biçimi ise, bu çelişkilere gözlerimizi kapatmak ve onları görmezlikten gelmektir. Çünkü eğer bu çelişkilerle yüzleşmeye kalkarsak, hem emek verip uğraşmamız, hem de birçok şeyi sorgulamamız gerekir. Şöyle bir ciddi sorgulayın, insanların çoğu inandıkları ideoloji ya da inancı açıklayamayacaklar ve neye inandıklarını ortaya tatmin edici bir biçimde koyamayacaklardır. Onlar yalnızca inanmayı yeğlerler, sorgulamayı değil.

Onun için çelişkiler, sanki çelişki değil de, hayatımızın doğrularıymış gibi davranırız. Sorgulamaya kalkarsak aslında dünya görüşümüz ile davranışlarımızın ne derece çelişkiler içinde olduğunu görürüz ve bu hiç de hoşumuza gitmeyecektir. Hatta dünya görüşümüzün bile yarım yamalak ve yerine oturmayan bir görüş olduğunu keşfedebiliriz biraz sorgularsak. İşte onun için çoğu insan bu sorgulamadan, vebadan kaçar gibi kaçar. Gözlerini kapatıp yoluna devam eder, sanki her şey yolundaymış gibi. Sorgulamaktan kaçamadığımız ve köşeye sıkıştığımız zaman ise, en ucuz ve kaba, genel bazı açıklamalar getiririz kendimizce ve hemen sorundan aceleyle uzaklaşırız, sanki her şeyi çözümlemişiz gibi.

Farklı düşünceleri, farklı bakış açılarından okuduğumuzda, farklı pencerelere de ulaşmış oluruz. Burada önemli olan okuduğumuzu kendi düşüncemize uymadığı oranda otomatik olarak reddetmek değil, anlamaya, kavramaya çalışmaktır. Değilse, kemikleşmiş bir zihnin yapacağı okuma, hiçbir ufuk açmaz insanın önüne ve de gelişimi, değişimi, zenginleşmeyi getirmez. Sadece bir dua kitabı gibi okunur ve tekrarlanır, özde bir değişime yol açmaz. Zaten yeniliğe, değişime, dönüşüme, gelişime ihtiyacı olan kim ki? İnsanlar eski elbiseler giyer gibi artık eskimiş lime lime dökülen düşüncelerini taşımaktan zevk alırlar, ta ki ölene dek.

Bizim problemimiz okuduğumuzda bile okuduğumuz şeyi, anlamaya değil, bilmeye çalışmak yaklaşımıdır. Oysa daha anlamadığımız bir şeyi nasıl bilebiliriz?

En son okuduğumuz hangi kitabı anladık, anlamaya, kavramaya çalıştık? Oysa yaptığımız şey çoğunlukla, okuduğumuz düşünceleri bir filtre gibi süzüp kendi donmuş düşüncelerimize uyarlamaktan ibaret. Evet bundan başka bir şey yaptığımız yok. Üretilenin yeniden üretimi, söylenenin tekrar söylenmesi, dogmalarımızın tekrar tekrar yinelenmesi… İşte bütün yaptığımız bundan ibaret. Hiçbir yenilik, zenginlik, değişim, dönüşüm yok, zerre kadar bile kendi dünyamızda.

Her şeyi o kadar kolay açıklamışız ki dünyamızda, en karmaşık tarihsel olguları sihirli bir cümlede ortaya koymuş, geçip gitmişiz. Aslında yaptığımız ve asla yüzleşmediğimiz için bilemeyeceğimiz şey, kendimizi kandırmaktan başka bir şey yaptığımız olmadığı gerçeğidir.

Çoğu zaman gerçek ile yüzleşmekten kaçarız. Çünkü gerçek, onu tek başına taşımayı gerektirir çoğu zaman. Bu yüzden hemen mahallemize, kalabalığın olduğu yere koşar, kendimizi kalabalıklarda gizleriz. Tek başına kalmayı göze alamayan gerçeğe ulaşamaz.

Erol Anar

4 Nisan 2018

Paraná

[1] Bertrand Russell: Felsefe Sorunları, Üçüncü Basım: Kabalcı Yayınevi, 1994,  sayfa 9.

One thought on “Tek Başına Kalmayı Göze Alamayan Gerçeğe Ulaşamaz

  1. Ne kadar da doğru sözleriniz, oysaki hep değişimden yanayızdır…En çok da kıyafet. Yeni giysiler bize kendimizi iyi hissettirir, karşımızdakinin bakışlarından farkedebiliriz…Peki düşüncelerimiz, duygularımız, hayatı , kendimizi anlayabilmemiz? Bilgilenmek, öğrenmek, anlamak hastasiyken bile boşluk hissi…tutunamamak belkide…Değişen gerçeklerle, duygularla…
    Anlam katmak hayata…En büyük sorun bu galiba.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!