Ankara’da 80’li yılların ikinci yarısından itibaren insan hakları ve demokrasi mücadelesinin içinde olup da Sümer Demirel’i tanımayan var mıdır, bilmem…
Demokrasi mücadelesine Ankara CHP kadın kolları üyesi olarak başladı. Ȍzellikle yıllarca birlikte mücadele yürüttüğü Şükran Eken ile birlikte. Ancak daha sonraları CHP’den ziyade, insan hakları mücadelesini tercih etmişti. İnsan Hakları Derneği’nde ve zaman zaman Halkevleri’nde gönüllü olarak çalıştı.
Ben kendisini 1988 yılında cezaevleri mücadelesi içinde tanıdım. Cezaevinde politik tutuklu yakınlarım, tanıdıklarım vardı.
Çankaya Belediyesi Eğitim Kültür Müdürlüğü’nde çalışıyordum. Bir cezaevi ziyaretinden sonra Samsunlu öğrenci arkadaşlarımla o dönem kaldığım ev, terörle mücadele ekiplerince basılmış ve DAL’a (Derin Araştırma Laboratuvarı) götürülmüştüm. Burada 8 gün, içinde hiçbir eşya olmayan beton bir hücrede, karanlıkta yatmıştım. Ceketimi çıkarıyor ve yere seriyor, onun üzerine yatıyordum. Operasyonu birlikte kaldığım bir üniversite öğrencisinin “örgüt üyesi” olduğu iddiasıyla yaptıklarını söylüyorlardı. Evde bulunan yasal sol dergileri, “örgütsel doküman” olarak nitelemişlerdi. Operasyon kapsamı dışında olduğum için bana hiçbir şey sormuyorlardı. Ancak buna rağmen, “nasıl olsa elimize düştü.” mantığıyla biraz işkence yapmaktan da geri durmadılar. Çıktıktan sonra, Türkiye İnsan Hakları Vakfı’ndan işkence gördüğüme dair rapor da almıştım.
İnsan Hakları Derneği Ankara Şubesi’nin (Ȍzellikle de Fevzi Argun) ve üyesi olduğum Uluslararası Af Ȍrgütü’nün çabaları sonucu serbest bırakılmıştım. Sümer teyze de benim serbest bırakılmam için çaba gösteren insanlardandı.
Serbest kaldıktan sonra, evimizden çıkarıldığımız için Sümer teyze beni, Kavaklıdere Bülten sokaktaki kendi evine davet etmişti. Böylece bir yer kiralayana kadar birkaç ay onun evinde misafir olmuştum. Daha sonra o evden taşındı.
Kızı Nilüfer abla ise Devrimci Yol davasından yargılanmış ve hapiste yatmış, işkence görmüştü. Ama o zamanlar Nilüfer abla dışarıda serbest idi. Yani Sümer teyze kızı içeride olduğu için böyle bir mücadeleye girmiş değildi. Kendisinin eşi Şermin amca albaydı. Daha sonradan vefat etti, ışıklar içinde uyusun. O da sürekli gülen, espriler yapan çok iyi bir insandı. Sümer teyzenin insan hakları ve demokrasi mücadelesi vermesini saygı ile karşılıyordu.
Sümer teyze, evini tutuklu ailelerine de açmıştı. Kaç kez, Ankara’ya gelen tutuklu anneleri onun evinde misafir oldular.
O her zaman, tek başına olsa da yeri geldiğinde bir kurum gibi karşılıksız çalıştı. Sahip olduğu olanakları ihtiyacı olan insanlara açtı.
Ȍzellikle o dönemde cezaevlerindeki politik tutuklularla ilgilendi. Bu sol politik tutukluların 1991’deki “genel af” ile cezaevlerinden çıkmasından sonra, Ankara’ya yolu düşenlerin hepsi Sümer teyzeyi ziyaret ederek ona sevgi ve saygılarını sundular. Çünkü o ihtiyacı olanların “Sümer anası” oldu. Bunu politik bir öngörüden çok, hümanist nedenlerle yapıyordu.
Sümer teyzenin ayaklarından bazen rahatsızlığı olur, şişerlerdi. Buna rağmen koşturmaktan geri kalmazdı.
Daha sonra Kürt politik tutukluların problemleri ile de ilgilendi. Cezaevlerinde Kürt tutukluları da ziyaret etti ve onların sorunlarının çözümüne de yardımcı oldu. (Ȍzellikle Aydın cezaevi). O zamanlar, hele bir albay eşinin cezaevlerinde Kürt tutukluları ziyaret etmesi riskli bir davranıştı. Kürt demek bile tehlikeliydi. Bir albay eşi olmasına karşın, tutuklular arasında ayrım yapmıyor ve herkesin yardımına kendi olanakları ölçüsünde yardımcı olmaya çalışıyordu.
O dönemde Sümer teyzenin insan haklarına duyarlı milletvekilleri Mahmut Alınak, Rıza Ilıman ve diğerleriyle iyi diyalogu vardı, bu nedenle sorunları TBMM’de dile getirilmesini de sağlıyordu.
O sıralar Ankara’da sayıları 100’ü aşan İranlı mülteci üçüncü bir ülkeye iltica etmek için açlık grevindeydiler. Bu İranlı mültecilerin çoğunu tanıyordum. İHD’ye sık sık gelirlerdi. Türkçeyi de iyi öğrenmişlerdi. Onların sorunlarını çözmek için İHD adına, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği ve bazı ülkelerin büyükelçilikleri ile görüşerek üçüncü bir ülkeye gitmeleri konusunda çaba göstermiştim. İşte Sümer teyze o süreçte İranlı mülteciler ile çok ilgilendi. Onların açlık grevinde bulundukları yeri sık sık ziyaret etti, dostluklar kurdu; tanıdığı milletvekilleri aracılığıyla onların sorunlarının TBMM’de dile getirilmesine yardımcı oldu.
Daha sonraları kendisini görme engellilere yardım için seferber etti. Ayrıca başka engellilerin sorunlarını da çözmeye çalıştı. Bu konuda çalışmalar yaptı.
Yaptıklarını ödüllendirilmek ya da takdir edilmek için değil, içinden geldiği ve öyle davranılmasına inandığı için yaptı.
Bazı insanlar vardır, çok öne çıkmamışlardır. Bunlar hümaniter nedenlerle, ayrım yapmadan herkesin haklarını savunur, risk alırlar ve kendilerini insan hakları mücadelesine adarlar. Onların yürekleri daima yaralıdır. Onları yalnızca çevrelerindeki insanlar tanır ve o insanların yüreklerine yerleşmişlerdir. İşte Sümer teyze o güzel insanlardan birisidir.
Erol Anar