Kapalı bir kapı gördüğünde, onu açmak ve içeriye girmek isteği duyarsın. Kapının üzerindeki kilit sanki düşlerine vurulmuştur, öyle hissedersin.
Her kapı bir gize açılır. Ama kapalıdır çoğu kapı. Önce kilidi açman gerekir içeriyi görmen için. İçerisi de gizemlidir. Seni orada neyin beklediğini bilemezsin. Ama kapının dışında olmak da özgürlük değildir. Gerçek özgürlük, kilitsiz ve bütün kapıların açık olduğu bir yerdedir. Kilidin olduğu yerde özgürlük olamaz. Çünkü her kilit bir otoritedir.
Bazen ağızlara vurulur kilit, yüreklere, beyinlere… Üzerinde iktidar kurar, sen konuştukça bir kilit daha vururlar ağzına. Kilitler çoğaldıkça giderek hareket edemez, nefes alamaz hale gelirsin. Yürekler de kilitlenmiştir, beyin de… Kilit üstüne kilit vurulmuştur düşüncelere.
Ama en kötüsü nedir bilir misin? En kötüsü kendimizi, iç dünyamızda bir hücreye atarak kendi üzerimize kilit vurmamızdır. İşte en kötü tutsaklık budur: Kendi kendini tutsak etmek… Gardiyan da kendimizdir, kilit de, tutsak da…
Bazen kilitler paslanır da, kapılar yine de açılmaz. O zaman özgürleşmeye önce kendi iç dünyamızdan başlayıp, karanlık bir hücreye hapsettiğimiz kendimizi oradan çıkarmalıyız. Daha sonra üzerimizde iktidar kurmak isteyen her şeye karşı bir tavır almamız ve bütün kilitleri açmamız gerekir ağzımızdaki, yüreğimizdeki ve beynimizdeki. İşte gerçek özgürleşme orada başlayacak ve artık hiçbir iktidar senin özgürleşmeni engelleyemeyecektir.
Erol Anar
4-5 Haziran 2018
Paraná