Yeni Bir Los Angeles Ayaklanması Olabilir mi?

Yeni Bir Los Angeles Ayaklanması Olabilir mi?

Los Angeles ayaklanması, Afro-Amerikanların kendilerine yőnelik ırkçılık ve aşağılamaya verdikleri bir yanıt idi. Aradan yıllar geçtikten sonra ırkçılık ve onlara yőnelik polis şiddeti olayları azalmadığı gibi giderek arttı. Silahsız teslim olan Afro-Amerikalıları őldüren polisler açıkça yargı tarafından da korunuyor ve beraat ettiriliyor.

Asıl tehlike Kukuletasız Ku Klux Klan’dır

Ku Klux Klan őrgütü 1865 yılında kuruldu. Daha çok ABD’nin iç bőlgelerinde varlığını gősterdi. Ȍrgüt, Afro-Amerikanların beyazlarla olan eşitliğine ve kazandıkları haklara karşı çıktı. Bu amaçla şiddete başvurmaktan da çekinmedi. Ȍrgüt, birkaç kez dağılıp yeniden canlandı. Eskisi kadar etkili olmamakla birlikte, bazı bőlgelerde hâlâ faaliyetine devam etmektedir.

Ancak bugün asıl tehlike Ku Klux Klan değildir. Yine őzellikle ABD’nin iç bőlgelerinde Ku Klux Klan őrgütüne dahil olmayıp, hemen hemen onun gibi düşünen birçok beyaz taşralı Amerikalı vardır. Bunlar ‘kukuletasız Ku Klux Klan’dır, hatta kentlerde bile bőyle düşünen insanlar bulunur. Polisten toplumun her kademesine, devlet yőneticilerine dek bu tip kişiler vardır.

Jim Crow ırkçılık

ABD’de ırkçılık 1960’lı yıllarda Jim Crow bir ayrım iken, (yasalara aykırı olmayan) 1990’lı yıllarda biçim ve őz değiştirmiştir. Marable, günümüz ırkçılığının temelinde stereotip olduğunu belirleyerek şőyle diyor: “Gerçekten stereotip’in en sinsi ve haince őğesi baskı altında tutulan halklarin kendi tarih ve gelenekleriyle, kendi toplumsal yapıları, sevgileri, uğraşları ve değişimleriyle olan ilişkisini koparmasıdır.”[1]

ABD’de Afro-Amerikan eşitlik mücadelesi őzellikle 1955-60’lardan itibaren güç kazanmaya, kitleselleşmeye başlar. 1955 yılında Montgomery’de bir Afro-Amerikan kadına otobüste beyazlar tarafından hakaret edilmesi üzerine uzun süren bir ‘otobüs boykotu’ düzenlendi.

Martin Luther King’in bu boykot sonrasında siyah hareketin önderliğine gelmesi ve ‘medeni haklar hareketi’, siyah hareketi politikleşme yoluna sokuyordu. Ancak 1960’ların başından itibaren Malcolm-X’in radikal söylemi ön plana çıkmaya başlayacaktı. Kara Panterler bir hareket olarak bu dağınıklığı ve örgütsüzlüğü ortadan kaldırmak amacıyla ortaya çıkmıştı. Amaç, disiplinli, siyahları beyazların baskılarına karşı koruyabilen ve gerektiğinde silahla kendini savunabilen bir parti oluşturmaktı. İlk ortaya çıktığında 15 kişilik bir grup olan Kara Panterler, dört yıllık bir süreçte (1966-1969) milyonlarca kişinin haberdar olduğu, on binlerce üyeye sahip bir parti konumuna geldi.[2]

Daha sonra, Kara Panterler Partisi, maruz kaldığı ağır devlet terörü ve diğer bazı etkenlerin etkisiyle  eski gücünü yitirdi.

ABD’de gelir dağılımı uçurumu artıyor

Amerikalı yazar Mike Davis, bunu “tasması çıkarılmış polis ırkçılığı” olarak tanımlamıştı. Davis Japonya-Kaliforniya ‘ortak refah alanı’ndaki yapısal bunalımın gerek ulusal, gerek yerel düzeyde sınıflararası karşıtlıkları aynı zamanda ırklararası bir çatışmaya çevirdiğine dikkat çekiyor. [3]

Olay yalnızca ırkçılık boyutlarına indirgenemez, sınıfsal ve ekonomik temelleri de vardır.

The Sentencing Project araştırmasına gőre,[4] 2013 yılında ülke cezaevlerinde 1 milyon 574 binden daha fazla tutuklu ve hükümlü olduğu açıklandı. Simdilerde 2,2 milyon olduğu söyleniyor. Afro-Amerikan erkeklerin hapiste olma olasılığı beyaz erkeklere oranla altı kat daha fazladır. İspanyol erkeklerde ise bu oran, yine beyazlardan 2.4 kat daha fazladır.

ADB’nin dünyanın en büyük tutuklu nüfusuna sahip olması ne ile açıklanabilir? Bunda zenginlerin daha zengin yoksulların daha yoksul olduğu, kapitalizmin en ileri biçiminin yaşandığı ülke olmasının da rolü vardır elbette. Neoliberal politikalar ile zengin her gün daha da zenginleşmekte, yoksul ise daha da yoksullaşmaktadır.

ABD Merkez Bankası (FED) Başkanı Janet Yellen, ABD’deki gelir dağılımının son 100 yılın en yüksek seviyesine çıktığını açıklıyor. Yellen, ülkenin en zengin yüzde 5’i daha da zenginleşirken, büyük çoğunluğun gelirlerinin hiç artmamasının önemli bir sorun olduğunu belirtiyor.[5]

Ferguson protestoları: Yeni bir Los Angeles isyanı mı?

9 Ağustos 2014’de  silahsız Afrika Amerikalı bir genç Missouri Ferguson’da bir polis tarafından vurularak öldürüldü. Soruşturma kurulunun Brown’u vurarak öldüren memuru suçlu bulmaması üzerine protestotalar arttı. Büyük çoğunluğun yaşam standartlarında düşüş yaşaması ve küçük bir elit kesimin zenginleşmesiyle Afro-Amerikalılarda toplumsal kutuplaşma arttı.

“Büyük bir çoğunluğu Afro-Amerikalılardan oluşan Detroit’te, Obama yönetimiyle yakın çalışan bir olağanüstü hal yöneticisi, mali aristokrasi yararına çalışanların ve emeklilerin maaş ve sağlık yardımlarında önemli kesintilere giderek şehrin soyulmasında aktif rol aldı. Tüm işçi sınıfının maaşlarında, özellikle de sanayi işçilerinin maaşlarında düşüş oldu. Devlet okullarına ve toplumsal altyapıya bıkmadan saldırıldı. Bütün bunların halkın bilinci üzerinde etkisi oldu ve devlet politikasını belirleyenin ırk değil sınıf olduğu anlayışını teşvik etti.”[6]

ABD’de Afro-Amerikanların 400 yıldan fazla bir zamandır devam eden eşitlik mücadelesi var. Eskiden yasalar őnünde de bir eşitlik yoktu. Bu yıllara dayanan mücadele ile sağlandı. Ancak yasalar őnünde eşitlik elbette gerçek eşitliği beraberinde getirmiyor. Aynı zamanda sınıfsal eşitsizlikten kaynaklanan yoksulluk, Afro-Amerikanlar arasında çok yaygin. Bence ırkçılıktan kaynaklı őnyargının yanısıra, sınıfsal kimlik de bu isyan ve çatışmalara neden olmaktadır. Bunların hiçbiri bu olguyu tek başına açıklamaz; birden çok neden vardır.

Ancak Ferguson olayları sonucu ortaya çıkan protestolar, diğer kentlere de yayılmasına karşın, yeni bir Los Angeles isyanı olamadı ve sınırlı kaldı. İşte biraz da bu yüzden soruşturma kurulları, yasalara da aykırı bir biçimde silahsız Afro-Amerikan gençleri vuran polisleri beraat ettirmekten çekinmedi.

Yine ABD’de yaşanan son bir polis şiddeti olayı şőyle:  Güney Carolina eyaletinde bir polis, kaçmakta olan silahsız bir siyahî Amerikalıyı vurduğu gerekçesiyle ‘cinayet’ten suçlamasıyla yargılanacak. Polis memuru, hakkında yapılan suçlamalar sabit görülürse ömür boyu hapis ya da idam cezası alabilecek. Polis memuru Michael Slager (33), Walter Scott’ı bir parkta vurduğu olayın cep telefonu görüntüsünün ortaya çıkmasından sonra tutuklandı. Güney Carolina mahkemesinden edinilen belgede, “Sanık kurbanı tartışma sonrası defalarca arkasından vurdu. Tüm bunlar video görüntülerine ve Eyalet Kanun Yürütme Birimi’ne dayandırılmakta.” ifadesi yer aldı. Görüntülerde Slager’ın kurbanla tartıştığı görülüyor. Walter Scott’ın kaçmaya başlaması üzerine silahını çeken polis memuru defalarca ateş ediyor.

Bu son olayda polis memurunun yargılanmasının ve muhtemelen ceza alacak olmasının nedeni, olayın gőrüntülerle kanıtlanmasıdır. Eğer gőrüntü olmasaydı, bu polis de, diğerleri gibi beraat edebilirdi.

Uyuşturucu olgusu ve apolitikleştirme

Ȍte yandan uyuşturucu olgusu, Afro-Amerikanların politikleşmesini őnlemek ve onları yozlaştırmak amacıyla, ABD hükümetleri tarafindan kullanılan bir durumdur. Bu, sosyal protestoların, őzellikle de Afro-Amerikanların tepkilerinin politikleşmesine karşı bir tavırdır.

“ABD’de sosyal çalkantıların önüne geçmek için ‘din’ dışında iki şeyin ucu açılmıştır; seks ve uyuşturucu. ABD, hem uyuşturucudan para kazanmakta hem de ülkeye giren uyuşturucuyu kontrol altına almaktadır. ABD’ye yıllık 400 ton uyuşturucu girmesine müsaade edilmektedir. ABD’nin uluslararası uyuşturucu trafiğini kontrol sistemi Meksika’dan Kolombiya ve pek çok ülkeye Pentagon, CIA ve ülke liderlerinin yer aldığı bir sistemle yürütülmektedir. Latin Amerika’da uyuşturucu trafiğini kontrol etmek; ABD’ye aynı zamanda siyasi baskı ağı sağlamakta, bu alış verişte ABD şirketleri mağdur ülkelerin kamu teşebbüslerini skandal denecek ucuz fiyatlara satın almakta ve pazarlarına girmektedirler.”[7]

ABD’li eski CIA çalışanları, “ekonomik tetikçiler”, ABD devletinin bu uyuşturucu trafiğini nasıl yőnettiğini detaylarıyla açıklıyorlar. Daha sonra uyuşturucudan elde edilen bu kara paranın, savaşlarda kullanıldığı da ortaya çıktı. İsteyen, internette bu dosyalara ulaşabilir.

“Bugün uyuşturucu yüzünden tutuklanan, suçlu bulunan ve hapse gönderilenler çoğunlukla genç afro-amerikalılar ve latin-amerikalılar olmak üzere azınlıklardır. İstatistiklere göre beyazların yasadışı uyuşturucuları siyahlara oranla daha fazla kullanmalarına ve nüfusun %80’ini oluşturmalarına rağmen uyuşturucu suçundan hüküm giyen mahkumların %66’sı siyahlardan ve sadece %33’ü beyazlardan oluşuyor.”[8]

Bu insanların çoğu, sağlık hizmetlerinden yararlanmamaktadır. Yalnızca Afro-Amerikanlar değil, Latinolar, yoksul beyazlar da bu sağlık hizmetlerinden gerektiği gibi yararlanamamaktadır.

Irk ve feminizm üzerine çalışmalarda bulunan Amerikan felsefe ve siyasal teori profesőrü Falguni Sheth bu durumu, polis şiddetinin beyazların özgürlüğünü korumak için “suçluları durdurmak” olarak görülmeye devam edileceği bir düzen olduğu seklinde yorumluyor. Ona gőre yine de ne bir suçlama ne de Darren Wilson’un mahkumiyeti Afro-Amerikalılara ve diğer beyaz olmayan topluluklara çok ihtiyaçları olan birşeyi verebilecekti: ırksal adaletsizliğin tarihini bir dizi polis şiddeti edimi üzerinden gören, adaleti köleliğin ve ırksal, siyasal ve ekonomik ayrımcılığın tarihini bir bütün olarak hesaba katarak işleten bir mahkeme sistemi.[9]

Politik bilinçten yoksun hareketler kőklü değişimler yapamazlar

Ferguson olayları boyutlari itibariyle, bir Los Angeles isyanı olamadı. Ancak bu olamayacağı anlamına da gelmez. Afro-Amerikanların yüzyıllardan bu yana eşitlik mücadelesi sürüyor ve bu mücadele daha da politikleşerek devam edecek, boyutlanacak ve politik içerik kazanacaktır.

Politik bilinçten yoksun bilinçsiz kitleler, devlete değil, onun politikalarıyla birbirlerine yőnlendirilir. Los Angeles ayaklanmasında olduğu gibi. O ayaklanmada finans kapitalin simgeleri değil de, Koreli ve diğer azınlıkların küçük dükkânlarının hedef seçilmesi, yağmalanması bu politikanın bir ürünüdür. Ezilenlerin, sosyal, ırksal ve sınıfsal açıdan, bunun sorumlusu olan devlet yerine, diğer bir ezilen grubu hedef alması bu tür olaylarda sık sık gőrülmektedir. Ve bu trajik bir durumdur, yalnızca devletin işine yarar. Politik bilinçten yoksun hareketler, kőklü değişimler yapamazlar, ama yine de buna rağmen bu değişimlerin gerçekleşmesinin őncül kıvılcımlarını içinde barındırırlar.

Afro-Amerikan hak ve eşitlik mücadelesi, hedefine diğer azınlık ve ezilenleri koyarak değil, tam tersine onlarla bütünleşerek ve politikleşerek hak, eşitlik ve őzgürlük mücadelesi vermekten geçmektedir.

Erol Anar

Dipnotlar

[1] Anar, Erol, “İnsan Hakları Tarihi”, 2000, Chiviyazıları Yayınevi, s. 250.

[2] Karpat, Vedat: “Kara Panterler”, Marksist Tutum, Mayıs 2006, No:14.

[3] Age, s. 251.

[4] http://www.sentencingproject.org/

[5] “Federal Reserve Chair Janet Yellen Acknowledges Rise in Income Inequality”, http://www.truth-out.org/

[6] Kishore, Joseph: “ABD’de ırk ve polis şiddeti”, www.sendika.org

[7]  Doç. Dr. Yılmaz, Sait: “Ak Para ve Kara Para”.

[8] Sena, D: Yabancılaşma ve Çürümenin En Üst Noktası: Uyuşturucu”, http://www.barikat-lar.de/

[9] Sheth, Falguni:“Beyaz Űstünlüğü Hayatına Devam Ediyor: Ferguson Kararı Hukuken ve Ahlâken Adaletin Yokluğunu Teyit Etti”, http://ayrintidergi.com.tr/

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!