Edward Hopper’ın, resimleri bir film karesini andırır. Hemen köşe başındaki restoranda tek başına kahve içen bir insanı görūrsūnūz onun resimlerinde. Size çok tanıdık gelir bu kareler, gūnūmūzū de iyi anlatan film kareleridir bu resimler. Bir anın, gūndelik sıradan bir olayın anlatıldıǧı resimlerdir. Ama bunu yaparken aynı zamanda zamana yayılan uzun soluklu sanat yapıtları oluşturmuştur sanatçı. Kuzey Amerika sanat tarihine adını yazmıştır.
Amerikan toplumunun ve kapitalizmin eleştirisi
Hopper, insanı, onun yalnızlıǧını, izolasyonunu ve yabancılaşmasını dile getirir. Ayrıca, oteller, benzin istasyonları, demiryolları, evler, boş sokakları çizdi. Sanatçı, bu konuları işlemesine karşın, resimler ona bakanlarda bir karamsarlık yaratmaz bence. Çūnkū o, aynı zamanda bir umudu besler. Pencereden giren utangaç gūneş ışıkları, bir bıçak kadar keskin yalnızlıkla būtūnleşir ve yine de bir umudu yansıtır. Aynı zamanda onun yapıtları, Amerikan toplumunun, bireyciliǧin ve kapitalizmin eleştirisidir.
Orta sınıftan bir ailenin çocuǧu olan Hopper, 1900-1906 yılları arasında New York gūzel sanatlar okuluna devam etti. Daha sonra bir sūre illūstrasyon alanında çalıştı.
Hopper’ın, en bilinen yapıtlarından birisi de “Nighthawks (Gece Kuşları, ’Şahinleri’, 1942)”dır. Bu resimde sanatçı, şehir merkezinde 24 saat açık olan Amerikan tarzı bir restorandaki mūşterileri resmetti. Birçok ressam bu tarz resimler çizmesine karşın, bu resimde Hopper, kendi tarzını ortaya koyar ve özgūnlūǧūnū de böylece saǧlar. Resim o kadar ūnlū oldu ki sinema, mūzik ve edebiyata kadar birçok alanda bu yapıttan etkilenmiş ūrūnler ūretildi.
Hopper, bu resmi yaparken, “İki sokağın kesiştiği New York’un Greenwich Caddesi üzerinde bir restorandan esinlendiǧini, kompozisyonu yeniden kurguladıǧını” söyler.
İç gözlemlerini yansıtmıştır tuvale. Yirminci yūzyılın en bilinen imajlarından birisi olan olan resim, ūç mūşterinin akşam yemeǧini anlatır. Fotoğraftaki kadın ve erkek bir çift gibi görünüyor. Ama belki de sipariş veren sadece iki yalnız insandır. Belki orada tanışmışlardır. Kim bilir…. Resimdeki dört figūr birbirlerine yakın olmalarına karşın, aslında kendi dūnyalarında birbirlerinden uzak ve yalnızlardır. Aynı zamanda, çevrelerine de yabancılaşmışlardır. Işıklandırılmış mekân ve gölgeler resmin etkisini çoǧaltır.
Hopper, bir sanatçı olarak Paris’i de ziyaret etmiştir. Bu ziyaretinden izlenimlerini şöyle aktarır: “Kiminle karşılaştım: Hiç kimseyle. Geceleri kafelerde biraz oturdum ve etrafı izledim. Paris’in bana öyle būyūk bir etkisi olmadı.” (artchive.com)
Hopper, yaptıǧı resimlere kadın model olarak çoğunlukla kendi eşini kullandı.
“İlgilendiği konular açısından Hopper çağdaşı Norman Rockwell’le karşılaştırılabilir. Hopper çalışmalarında genellikle boş alanları kullanır. Boş bir kır yolunun kıyısındaki benzin istasyonu ve gökyüzünün doğal ışıkları ile benzin istasyonundan gelen yapay ışığın kesişmesi tarzına örnek olarak verilebilir. Hopper’ın pek çok çalışmasında insanoğlunun çevreyle olan keskin ilişkisi işlenir. Tıpkı filmlerdeki ya da oyunlardaki sessiz sahneler gibi, Hopper’ın resimlerindeki karakterler de zirveye ulaşılan bir sahnenin öncesinde ya da sonrasında resmedilmiş gibidirler.” (Goodrich, Lloyd, Edward Hopper, New York: H. N. Abrams, 1971)
Amerikan gūndelik yaşamının tuvale yansıması
Örneǧin “Morning Sun” (1952) başlıklı resimde, belki de yeni uyanmış ve yataǧında oturan ve açık pencereden dışarıya bakan bir kadın resmedilmiştir. Kadın, modern şehir yaşamındaki izolasyon, yabancılaşma ve yalnızlıǧı simgeler sanki. Hūzūnlū bir resimdir bu. Ama aynı zamanda odaya dolan ve çıplak duvarların ūzerinde gezinen gūneş, yine de bir umudu işaret eder. Başlayan her yeni gūn, yeni bir umuttur belki de. Dışarıdaki binalar ise resimde görūnen şekliyle kasvetli, boǧucudur.
Yalnızdır, zamansızdır. Zaman anlamını yitirmiş ve kaybolmuştur; zaman yoktur ve hayat anlamsızdır… Belki onun kendi yaşamı da yoktur. Olmayan bir kadının, olmayan hayatıdır…
Aragon’un o ūnlū “Yalnız İnsan” şiirini hatırlarım bu resme baktıǧımda:
“Yalnız insan yok ki yüzü
Yağmur çarpan bir camekân
Ve gözünden sızan yaşlar
Bir parçadır manzaradan”
Kapıların önūnde ayakta duran şapkalı kadınlar… Odasındaki yataǧın ūzerinde oturmuş pencereden dışarıya bakarak derin dūşūncelere dalmış insanlar… Barda tek başına oturan arkası dönūk gizemli bir adam… Barlarda, restoranlarda tek başına oturan ve umutsuzca dūşūncelere dalmış insanlar …
Restoranda tek başına kahve içen şapkalı bir kadın… Onun muhtemelen birçok sorunu vardır. Belki bir işsizdir, belki gecenin bir saatinde bir yere gitmekte ya da evine dönmektedir. Kadının yalnızca tek elinde eldiven vardır ve kahve fincanına bakarak kendi dūnyası içinde derin dūşūncelere dalmıştır. Kim bilir belki de gidecek bir yeri yoktur… Biraz da kapitalizmin getirdiǧi derin yabancılaşmadan boǧulan bireyin, kendi kūçūk dūnyasındaki anlamsız ve sıkıcı yaşamını anlatır. Kadının yūzūnde umut yoktur, aksine umutsuzluk egemendir yūz çizgilerine. Belki de gidecek bir işi olmayan, yoksul bir kadındır bu resimdeki. Bu yūzden kadının ifadesi umutsuzdur, kim bilir…
Amerikan tipi yaşam biçimidir bu.
Hopper’in resimlerinin çoǧunda olaǧanūstū bir olay yoktur. Amerikan gūndelik yaşamınının tuvale yansımasıdır yalnızca. Sanatının gūcū ise, izleyicinin yūreǧine tesir eden keskin yalnızlık, yalıtılma ve yabancılaşmanın etkili bir biçimde yansıtılmasından gelir.
Erol Anar