İnsan yakın çevresindeki insanları duymalı, ama sonuçta yine kendisi için doğru olarak gördüğünü yapmalı. Başkalarının söylediklerinden etkilenmeden. Çünkü herkes kendi hayatını yaşar. Eğer başkalarının dediklerini uygulamaya kalkarsa, insan kendi özgün kişiliğini kaybeder ve hayatında da hiçbir şeyi başaramaz, gerçekleştiremez.
İnsanın kendi yaptıklarını gereğinden çok büyüterek, başkalarının yaptıklarını küçümsemesi çok yaygındır. Örneğin 300 kitap yazsanız, “Çok kitap yazmak marifet değil, önemli olan kalıcı yapıt üretmek.” derler. Tek bir kitap yazsanız bu defa da “Bir kitapla kendisini yazar sanıyor. Hasbelkader bir kitap yazmış işte.” derler. Az kitap okursunuz bu defa, “Hiç okumuyor, okumadan yazıyor.” derler. Çok okursunuz, o defa da “Çok okumak marifet değil, önemli olan okuduklarını içselleştirmek, anlamak.” derler. Son yıllarda düzenli olarak günde 3-4 saat okuduğumdan ben de buna benzer tepkiler aldım.
Okumaya bu kadar zaman ayırmayan ya da ayıramayan insanların bazıları, hemen “çok okumanın önemli olmadığına, önemli olanın kişinin okuduğunu içselleştirmesi, algılayabilmesi” olduğuna dair mesajlar yazdılar. Evet ben de inanıyorum, kişinin okuduklarını anlaması, onları içselleştirmesi gerektiǧine, ama neden ben okuduklarımı içselleştiremeyeceğim? Ben de sizin kadar biliyorum bu söylediklerinizi. Elbette düzenli olarak okumayı sürdürüyorum.
Çünkü siz ne kadar iyi, olumlu bir eylem yaparsanız yapın, kişiler hemen kendileriyle kıyaslayarak yaptıklarınızı değersizleştirecek, küçümseyeceklerdir. Bu tip yaklaşımlara kulak asmadan, bireyin kendi yoluna gitmesi, eylemlerini sürdürmesi en iyi yoldur bence. Çünkü, böylesi kişiler sanırlar ki, okuduklarını yalnızca kendileri içselleştirebilir, başkaları okuduklarını anlamaktan acizdirler.
Yıllar önce Brezilya’ya yerleşme kararı aldığımda, çevremden çeşitli tepkiler aldım. Bazı arkadaşlarım “En fazla 6 ay içinde dönersin.” dediler. Yıllar geçti, ama geri dönmedim. Buraya uyum sağladım, dili öğrendim ve kültürü tanıdım. Dönmeyince bu kez “Mutlu mu bakalım orada?” diyenler olduğunu duydum. Kendisi mutsuz olan insan, herkesin mutsuz olmasını arzu eder. Birey olarak burada yaşamaktan mutluyum, eǧer mutsuz olsaydım çoktan dönerdim geldiğim yere. Bizim mutsuzluğumuz bireysel değil, toplumsaldır. Para, kariyer ya da herhangi başka bir hırsım olmadığı için de okumak, yazmak bana yetiyor. Toplumsal gösterilere de elimden geldiğince katılıyorum. Sonuç olarak mutluyum bir birey anlamında.
***
“Nasrettin Hoca oğlunu okulundan alırken eşekle gelmiş. Oğluyla eşeğin üzerinde evin yolunu tutmuşlar. Aradan zaman geçmiş. Bir grup insan önlerine çıkmış. İçlerinden biri;
“Hoca ayıp değil mi, eşek o kadar yükü nasıl taşısın?”
Hoca da oğlunu eşekten indirip yoluna devam etmiş. Aradan zaman geçmiş bir insan;
“Ayıp Hoca ayıp! Küçücük çocuk yürütülür mü?”
Hoca çocuğu eşeğe oturtmuş. Kendi yoluna devam etmiş. Aradan yine zaman geçmiş birisi;
“Bu zamane çocukları böyle işte, ihtiyar babaları yürür kendileri eşeğe biner.”
Bu söz çocuğun ağrına gider ve eşekten iner ikisi de yayan giderler. Oradan gevezenin birisi:
“Enayilere bakın, eşek önde gidiyor bunlar yayan.”
Bunun üzerine Nasrettin Hoca:
“Görüyorsun ya oğlum, elalemin ağzı torba değil ki büzesin.”
***
Bunu sosyal medyada da görebiliriz. Örneğin herhangi bir şeyi yapmayı başarmış bir insan ile ilgili haberin altındaki yorumlara bakarsanız, en azından yorum yapanların yarısının o başarıyı küçülttüklerini, değersizleştirdiklerini ve onu gerçekleştirene küfür dahil nasıl hakaretler ettiklerini görebilirsiniz. Bir gün bir haber görmüştüm sosyal medyada. Amerikalı zengin bir adam otizm hastası kızı için büyük bir lunapark kurmuş milyonlarca dolar harcayarak. Ve lunaparkı engellilere bedava olarak açmış. Böylece kızının da mutlu olacağını düşünmüş. Haberin altındaki yorumlara şöyle bir bakınca, hemen hemen kimsenin adamın yaptığı davranışı takdir etmediğini, aksine küçümsediğini, hatta adama hakaret bile ettiklerini gördüm. Bu yorumlardan birisini hatırlıyorum, bir kişi şöyle yazmıştı haberin altına: “Ulan eşek herif, niye o parayı Suriyeli mültecilere vermedin?” Şimdi bunu yazan kişinin hayatına baksanız, belki de başka insanlar için büyük olasılıkla ne tek bir iyilik yapmış, ne de cebinden tek bir lirasını harcamış değildir. Çünkü bunu yapsa, böyle konuşmaz.
O zaman bu sosyal medya çağında, eğer bir başarı kazanıyor ya da insanlığa bir katkıda bulunuyorsanız, eğer bu yaptığınız iş medyada çıkarsa, birçok küfür, hakaret, küçümseme, aşağılama gibi yaklaşımlara da dayanıklı olmanız, kulak tıkamanız gerekecektir. Eskiden “Alemin ağzı torba değil ki büzesin.” derlerdi. Şimdi ise, “Sosyal medyanın ağzı torba değil ki büzesin.” demek gerekiyor.
Onun için kim ne derse desin, birey tüm bunlara kulak tıkayıp kendi seçtiği yolda ilerlemelidir. Çünkü insanın özü desteklemek için değil de, özellikle bizim gibi toplumlarda kösteklemek için çalışmaktadır.
Yani ağzınızla kuş tutsanız başkaları tarafından yaptıklarınızın değersizleştirilmesinden, küçültülmesinden kurtulamazsınız. O nedenle insan kendi yoluna başkalarının ne dediğine önem vermeden gitmelidir. Çünkü başkalarının ne dediğini dikkate alırsanız, bu hayatta hiç bir şey başarmanız ve gerçekleştirmeniz olası değildir. Çünkü bireylerin çoğu toplum içinde, başkalarının başarılarını, yaptıklarını küçülterek, kendisini daha önemli görme davranışını öğrenmiştir.
Özellikle her şeyin kişiler arasında bir yarışa döndüğü kapitalist toplumlarda bu böyledir. Herkes birbirinin rakibidir, o nedenle başkalarının yaptıkları değersizdir, kişinin kendi yaptıkları kendi gözünde önemli ve çok büyüktür. Bu yarış daha ana okulundayken başlar. Burada 2-3 yaşındaki çocuklara hayatın bir yarış olduğu öğretilir. Sonra tüm okul süresince bu devam eder. Aile de çocuğa bu düşünceyi aşılar. Hep başkalarıyla kıyaslanan çocuk, diğer bütün insanları rakip olarak görür, sınavlarla aptala döndürülür. Çünkü birey, kendisinin yapmadığı ya da yapamadığı bir şeyi başkalarının yapmasını da istemez. Yapsalar da onları görmezden gelir, yok sayar, ya da yaptıklarını küçültme eğilimi içine girer.
İnsan yakın çevresindeki insanları duymalı, ama sonuçta yine kendisi için doğru olarak gördüğünü yapmalı. Başkalarının söylediklerinden etkilenmeden. Çünkü herkes kendi hayatını yaşar. Eğer başkalarının dediklerini uygulamaya kalkarsa, insan kendi özgün kişiliğini kaybeder ve hayatında da hiçbir şeyi başaramaz, gerçekleştiremez.
Çünkü herkes kendi yolunu yürür. Tabi ki bir yolu varsa ve kendi yolunu bulmak için çaba harcarsa…
Erol Anar
Aralık 2017
Paraná