ABD’li psikoloji profesörleri Elliot Aronson Timothy D. Wilson Robin ve M. Akert tarafından kaleme alınan “Sosyal Psikoloji” başlıklı kitaptan söz etmek istiyorum. Normal kitap standartıyla yaklaşık 1600 sayfalık geniş kapsamlı bir kitap. Sosyal psikoloji zaten ABD’de gelişen ve sosyoloji ile kişilik psikolojisi arasında yer alıyor. Kitap ABD’de ders kitabı olarak da okutuluyor. Ama kitabın dili gayet akıcı, örneklerle canlı tutulmuş ve keyifle okunuyor.
“Psikolog Gordon Allport’a göre, sosyal psikoloji ‘insanların nasıl düşündüğünü, hissettiğini ve bireyin davranışlarının diğer insanların tavırlarından ne kadar etkilendiğini anlama ve açıklamayı amaçlayan bilimsel metotları kullanan bir disiplindir. (1985) Sosyal psikoloji büyük oranda sosyal konularla ilgilenir. Örnek olarak: grup davranışları, sosyal algı, liderlik, sözsüz davranışlar, saldırganlık ve önyargı. Sosyal psikoloji yalnızca sosyal etkileri incelemez. Sosyal algı ve iletişim, sosyal davranışı anlamak için hayati bir önem taşır.”
Year: 2018
Sefaletin Felsefesi ya da Felsefe Niçin Gereklidir?
Yine daha once bir yazımda belirttiğim gibi; Gerçeğe uzanan yola geçmek için bir kapı gerekir, işte felsefe o kapıdır. Felsefe işte bu noktada insan yeni yollar açar, onu zenginleştirir. Bunun için de felsefe ve bilim hedef alınıyor. Çünkü felsefe sorgulamayı öğretiyor. Bilim ise gerçekleri dile getiriyor. Bu ikisi de istenmiyor. Bunun cehaletin sistem eliyle örgütlenmesi gerekiyor. Türkiye’de onun sağ’dan “sol”a tüm hükümetler tarikatçılığı geliştirmiş ya da onunla işbirliği yapmışlardır. Tarikatlar düşünce özgürlüğüne karşıdır çünkü ve gericilik, cehalet yuvasıdır.
Sosyal Medyanın Olumsuz Etkileri Üzerine Notlar
Yapılan bazı araştırmalara göre sosyal medyada günde iki saatten fazla zaman harcamak bireyin ruh sağlını olumsuz etkileyebiliyor ve anksiyete ve depresyona neden olabiliyor.
Yine özellikle bunu gazetelerin, haber sitelerinin internet sitelerinde görebiliyoruz: Sosyal medyadaki cyberbullying (siber zorbalık) örneklerine. Herhangi birisiyle yaptığı küfür, hakaret, cinsiyetçi, ırkçı… bir tartışma bireyin moralini olumsuz etkileyebilir. Yine fake haberler (sahte haberler) sosyal medyada hızla yayılıyor, ve gözlemim insanların çoğunluğu sorgulamadan inanıyorlar bunlara. Bir bilgi kirliliğine yol açıyor bu durum.
Yine sosyal medyanın olumsuz etkileri arasında, bir tür kaçırma korkusu olan FOMO (Fear of Missing Out), gerçekçi olmayan beklentiler, olumsuz vücut görüntüsü, sağlıksız uyku ve genel bağımlılık yarattığını çeşitle araştırmalar ortaya koymuştur
Martin Heidegger: 1933’te Neler Oldu?
Der Spiegel dergisi Heidegger ile bir söyleşi yapar. Ancak Heidegger’in bu söyleşinin ancak o öldükten yayınlanması şartını ileri sürer. Ve böylece söyleşi Heidegger’in ölümünden birkaç gün sonra bu dergide yayınlanır. Daha sonra da kısa soluklu bir kitaba dönüşür.
Naziler iktidara geldiklerinde, bütün üniversitelere Nazi karşıtı afişlerin asılmasını talep etmişlerdir. Freiburg Üniversitesi rektörü ise sosyal demokrat bir insandır ve bu afişi asmayı reddeder. Bunun üzerine Rektör görevden alınır ve yerine Heidegger atanır. Heidegger, kendisinin de bu afişin asılmasına izin vermediğini söylüyor, ama bunun inandırıcı biçimde yapamıyor bence.
Yine Hitler’e yönelik övgü dolu sözlerini inkâr edemiyor. Ama yine de kaçamak bir yanıt veriyor.
Geleceğin Toplumu (10): Sanatın Yeri ve İşlevi
Özellikle postmodernist sanat anlayışına bakarsak, gelecekte sanatın yeri ve işlevi konusunda da bir fikre sahip olabiliriz. Sanatın, neoliberal dünyada bir işlevi vardır, sanat abartılı ritüellerle pazarlanan postmodern bir metaya dönüştürülmüştür. İçeriğinden çok alınıp satılan bir meta olarak maddi değeri önemlidir. Daha doğrusu bir içerik falan da kalmamıştır. Etik, estetik ve içerik dışarı atılmıştır postmodern yapıtta. Hatta sanat diğer bir yönüyle bir kara para aklama alanına dönüşmüştür neredeyse.
Postmodern Sanata Dair Birkaç Not
San Francisco Modern Sanat Müzesi’nde yerde bırakılan bir gözlüğü sanat eseri sanan ziyaretçiler, gözlüğü görmek için sıraya girdiler. Gözlüğü postmodern bir sanat eseri sanan bazı ziyaretçiler, gözlüğün fotoğrafını çektiler. Ama işin ilginç yanı bence, bu o durumda sergilenen bir ready-made sanat yapıtı da olabilirdi. Ancak dönem Duchamp’ın dönemi değildir, ready-made yapıtlar da özgünlüğünü ve çarpıcılıklarını yitirmişlerdir. Çünkü sanat tarihinde her şey kendi döneminin konjonktürel ortamında değerlendirilir.
Bunda elbette modernizm içinde sanat yapıtının kutsallaştırılması ve onun ikonik bir yaklaşımla ele alınmasının da payı vardır.
Kuzey Amerika Notları (2)
Yolculuklarda, uluslararası toplantılarda bazen bu tür şeyler oluyordu. Daha önce de bu tür olaylara, toplantılarda, havaalanlarında ve uçaklarda tanık olmuştum. Havaalanında yanımda yeni tanışan iki kişinin, beş dakika sonra kırk yıllık sevgili gibi el ele gezerek öpüştüklerini görmüştüm. Bazı insanlar özgür kaldıklarında, dünyanın öbür ucunda hemen her şeyi yapabilecek bir ruh haline bürünüyorlardı. Ve bu tür insanların içlerindeki bastırılmış duygular açığa çıkıyordu. Orada bir süreliğine, tanıdık dünyadan, kurallardan ve insanlardan uzakta diledikleri gibi yaşıyorlardı.
Olay, Olgu, Kavram ve Korelasyon Üzerine Birkaç Not
Değişkenleri iyi tanımlayabilmek için de hemen hemen hiç durmadan okuyorum. Bunu en iyi şekilde yapabilmek için okumak vazgeçilmez bir yöntemdir. Felsefe, sosyoloji, psikoloji, sanat, sanat, antropoloji vs… çeşitli alanlarda okumak gerekiyor. Kavramsallaştırma kapasitesi ancak okuyarak oluşuyor. Yazmak aslında en iyi öğrenme yöntemlerinden birisidir. Ben yazarak öğreniyorum. Yine olgu, olay ve kavram arasında diyalektik bir ilişki kurabilmek için de çeşitli okumak ve okuduklarını içselleştirmek gerekiyor. Sadece olaylar üzerinden değerlendirme yaparsanız yazı, tek boyutlu kalacak ve nedensel zincirleri açıklamaktan da uzak olacaktır.
Yeraltı Edebiyatına Giriş (2): Tüketim Kapitalizminin Sıkıştırdıǧı Bireyin Soluk Alma Çabası
Klasik edebiyat düz yolda ilerlemiştir, ama Yeraltı Edebiyatı ara sokaklara, herkesin girmekten çekindiği karanlık sokaklara girer, oralarda ilerler korkusuzca. Diğer yandan da postmodernizmin sanatın üzerindeki
Vatan, Devlet, Millet Manipülasyonu ve İktidar Üzerine Notlar
Milliyetçilik bu konuda dinden daha etkilidir. Din bayrağı açtığınızda, size muhalif olan herkesi arkanızda göremezsiniz. Ama milliyetçilik bayrağı açtığınızda size en muhalif görünen kesimler hemen arkanızda bir asker gibi sıraya girerler. Hitler de bunu bildiği için hayati boyunca savaş durumunda kalmış ve savaşı sürdürmüştü. Özellikle totaliter rejimlerde bu durum daha da baskındır.
Bu noktada iktidar sahibi şu manipülasyona başvurur: “Bu vatan, devlet sorunudur. Dolayısıyla benim arkamda olmayan, düşmanımdır. Benim düşmanım değil ulusun düşmanıdır. Çünkü ben kendi çıkarlarımı değil, ulusun çıkarlarını savunuyorum.”