Her kıyı, bir ütopyaya demir alacak bir geminin sığındığı ve tekrar harekete geçmeyi sabırsızlıkla beklediği bir limandır.
Her kıyı, bir sorunun fırlatıldığı yerdir. Kıyılar, soruların uzaklara gönderildiği yerlerdir. Sorular o kıyıdan öbür kıyıya gezerler; ta ki yanıtlarını bulup yeni bir soruya dönüșene dek.
Eğer kapitalizme karşı sosyalizmin yine güçlü bir alternatif olmasını istiyorsak, onu özgürlükçü bir şekilde tasarlamamız gerekecektir. Yoksa eğer, yapacağınız devrim, burjuva demokrasisinde bile var olan hakları geri alacak ve çok daha geriye düşecekse, 1800’lü yıllarda olduğu gibi insanları, emekçileri peşinizden sürüklemeniz imkansızdır.
Dünyayı umutsuzlar, sistemden umudunu kesenler değiştirir. Bana boş bir umut yerine, umutsuzluğun zehrini verin, verin de onu son yudumuna kadar içeyim. Gerçek değişim ve devrimci dönüşüm işte orada yatar.
“Ben nedir? Bireyin öznel bütünlüğü. Bireyin bilinçsel ve ruhsal bütün işlemleri ben kavramıyla dile getirilir. Ruhbiliminde bilincin özdeşidir. Öznel idealist sistemler, bütün nesnel ve toplumsal olguları bene indirgerler.”
Araya ayrılık girerse, bıraktığın kişiyi asla bulamazsın. Çünkü insanlar her saniye değişir. Bu hayatın diyalektiğidir. Ne giden kişi aynıdır, artık ne de dönen. Giden de, kalan da, ikisi de yabancılaşmıştır. Yollar, insanı birbirine yabancılaştırır. Bu yabancılaşmayı aşabilen ilişkiler de vardır, aşamayıp tökezleyip tükenenler de. Birçok ilişki ise tükenmiştir, ancak devam eder. İki insan birbirlerini sürükleyerek mutsuz bir biçimde ilişkilerini taşırlar ileriye doğru.
Çevresinin etkisinde kalmadan, “mahallenin” tepkisinden çekinmeden düşündüklerini nesnel gerçeklikle bağdaştırmaya ve açıkça kendi özgür iradesiyle (Proprio motu) insan gelişme yolundaki insandır. Ve kendisini gerçekleştirme yolunda önemli bir adım atmış demektir. Gerçek kendi kanatlarıyla uçar. Sanal gerçekliğin kanatları yapaydır ve o uçamaz.
Çünkü nesnel gerçeklik, fortis et liber’dir (Güçlü ve özgürdür.)
Baudrillard, “Gerçek ya da hakikate özgü perspektifle bir ilişkimizin kalmadığını bu farklı bir uzama geçiş olayıyla birlikte, tüm gönderen sistemlerinin tasfiye edildiği bir simülasyon çağına girilmiştir… Burada bir taklit, suret ya da parodiden değil, aslı yerine göstergeleri konulmuş bir gerçek, bir başka deyişle her türlü gerçek süreç yerine işlemsel ikizini koyan bir caydırma olayından söz ediyoruz.
İşte hakikatin algılanmasında bu noktada bir sorun olabilir. Bazı kişiler bahçedeki ağacı görmek istemez, ya da ağacı olduğu gibi değil de kendi algıladığı bambaşka bir biçimiyle görmek ister. Ya da orada bahçede bir ağaç olduğunu yadsır ve ağacı yok sayar kişi, kendisini de buna inandırmaya çalışır. Burada da nesnel gerçeklik ile, göreli olabilen öznel arasındaki çelişki ortaya çıkabilir. Böyle bir tavır gösteren kişilik, nesnel gerçeklikten kopmuştur, diyalektik materyalist felsefeye inandığını söylese bile, aslında nesnel gerçekten kopmuş yapısıyla onu algılamaktan uzak kalacaktır.
Ütopya, yüz kadar sakini ve küçük işleme sanayisiyle, 1860’lara kadar yirmi yıl var oldu. Warren’in 1850’de başka bir topluluk kurmak için ayrılmasından sonra da devam etti.