Hep hayatın kısa olduğundan söz ederiz, şikâyet gibi. Ama bazen çok uzun gelir bize hayat. Özellikle de zor bir hayatınız varsa. Sokakta yaşayan bir insanı tanımıştım yıllar önce. Daha doğrusu onu sokakta yaşamaya başlamadan önce tanıyordum. Kızılay’da dolaşır eski tanıdıklarından bir bira parası dilenirdi. Ara sıra karşılaşırdık. Bir gün ona nasıl olduğunu sorduğumda bana şöyle demişti: “Bu kötü film bir an önce bitse de kurtulsam. Hayat çok uzun…”
Tag: Erol Anar
Sana Mektuplar: Kayıp Bir Eldiven Gibiydin
Nefes alacak, günlük hayattan bir anlığına olsa da kaçıp kurtulacak, içimizdeki denizin dalgalarının ve martıların çığlık çığlığa seslerini duyabileceğimiz bir adaya ihtiyacımız var. Eğer gerçekte böyle bir adamız yoksa, hayalimizde böyle bir ada yaratmalıyız. Gün gelir hayal gerçeğe karışır. Artık o zaman neyin hayal neyin gerçek olduğunun bir önemi kalmaz. Hayaline o kadar gömülürsün ki, gerçek umurunda bile değildir artık. İşte böyle bir gerçekliktir bir ada yaratmak.
Michel de Montaigne ve Francis Bacon
Yaşamlarına baktığımızda bir fark da şudur: Montaigne her şeyden elini ayağını çekerek şatosuna çekilmiş ve okuyup yazmaya adamıştır kendisini. İzole bir hayat sürmüştür. Bacon ise, siyasete girmiş ve parlamento üyesi seçilmiştir. Hatta Krallık Başyargıcı olur. Montaigne’in ise, bunu yapabilecek koşullara sahip olmasına karşın, (Fransa Kralı aile dosturdur ve onun şatosuna yemeğe gelirdi) hiçbir makam ve mevkide gözü olmamıştır. Hırsı da yoktur, tek gayesi kendinden yola çıkarak insanları ve hayatı anlamaktı.
Karlı Norveç Günleri
Kentte diz boyu kar vardı ve yağmaya da devam ediyordu. Daha sonra beni kalacağım eve götürdüler. İki hafta süresince bu evde misafir olacaktım. Ev sahibi bir tarih profesörü idi, karısı ise hemşire bir Rus idi. Ev sahibimin, -sonradan bana gösterdiği-, bu kent ile ilgili tarihsel bir kitabı da yayınlanmıştı. On altı ve on yedi yaşlarında iki kızları vardı. Bana kalacağım odayı gösterdikten sonra evi gezdirdiler, çok içten davrandılar.
Bol Şairli Bir Günün Öyküsü…
Bir gün arkadaşım Erdem Balcı ile İstanbul TÜYAP Kitap Fuarı’na gitmiştik. Sabah erkenden fuar alanının girişinde dolaşırken şair Yılmaz Odabaşı’na rastladık. Erdem kendisini tanıyordu, ben ise şahsen tanımıyordum. Erdem bizi tanıştırdı. Bir süre dolaştık, çay içtik ve sohbet ettik.
Düşler ve Bumeranglar
Düşler, düş olarak kaldıkça, bir süre sonra bizi yaralayan bumeranglara dönüşüyorlar. Bumerangı, yani düşümüzü gelecekte gerçekleştirmek üzere ileriye doğru fırlatıyoruz, fakat genellikle o yolda adımlar atmadığımız için, o bumerang dönüp yüzümüzde patlıyor.
Boynumdaki Görünmez Kravat
Zaten kravat takmayı sevmezdim. Ama o kravatı görünmez bir biçimde hâla boynumda taşıyorum: İnsanların ne kadar küçük şeylere tenezzül edebilecekleri dersiyle birlikte. Ve hayatım boyunca böyle küçük şeylere tenezzül etmemiş olmanın kıvancıyla.
Beni Etkileyen Kitap ve Yazarlar (1)
Zaman zaman okurlarımdan mesajlar alırım, kendilerine kitap tavsiye etmemi ve de beni etkileyen kitapları öğrenmeyi isterler. Bazı okurlarımın beğendiğim, sevdiğim kitapları öğrenmeyi isteyecek kadar bana önem verdiklerini görmekten mutlu olurum. Bu yüzden böyle sorularla sık sık karşılaşınca, böyle bir yazı kaleme almaya karar verdim. Tabi bu yazı, sevdiğim ve beni etkileyen kitaplar konusunda çok yeterli olamayacak. Çünkü o kadar çok yazar ve filozof var ki sevdiğim, böyle bir yazıda hepsinden söz etmem mümkün değil.
Bir Yazarı Gerçekten Tanımak Mümkün mü?
Foucault’nun bir kitabında okumuştum. Gazeteci ona sürekli, “Siz 1966 yılında şunu demiştiniz, yazmıştınız. Oysa şimdi farklı şeyler söylüyorsunuz. Bu bir çelişki değil mi?” Foucault da şuna benzer bir yanıt veriyordu: “Bana sürekli geçmişte yazdıklarımı söylemeyin. Onlar geçmişte kaldı. Şimdi bunları söylüyorum.”
Bazı yazarları kişi olarak tanıdığımızda çoğunlukla hayal kırıklığına uğrarız. Çünkü hayatın içindeki yazar, yazdıkları gibi mükemmel ve kusursuz değildir. Herkes gibi eksikleri, yanlışları, hataları olan bir kişiliktir. Ve yazdıklarıyla çelişir bir oranda. Bütün yazarlar yazdıklarıyla çelişirler. Yüzde yüz uyum sağlayan hiçbir yazar olamaz yazdıklarıyla.
“Büyülü Mutluluk Araştırması”
Oysa ben cebimde cevapların sınırlılığı ve ağırlığıyla değil, soruların verdiği sonsuz hafiflikle gezmek istiyorum artık. Soruları çıkarıp, hiç kolaycı çözümlere yönelmeden, tıpkı bir koyunu çengele asar gibi, onları odamın tavanına asmak ve günlerce etraflarında yürümek istiyorum.
İşte böyle dostum, her gün içimdeki sonsuz kapılardan birisinin anahtarını ele geçirirsem mutlu oluyorum. Bence sözü edilen büyülü mutluluk araştırması bu. Her anahtar beni daha mutlu ediyor.