Bu arada sivil toplum örgütleri de konuya toplumsal duyarlılığı arttırmak amacıyla yürüyüşler düzenliyor ve çeşitli etkinlikler gerçekleştiriyorlar.
Bir de kayıt altına alınmayan ve dolayısıyla bilinmeyen tecavüz olayları var ki, bunların sayısının da fazla olduğu tahmin ediliyor. Bazı vakalarda ise kurbanlar toplu tecavüze uğruyorlar.
Yine kadınlara yönelik şiddet de görülüyor bu kıtada.
Güney Amerika’da tecavüz olayları yaygındır. Kadınların bazıları henüz daha ergen çağlardayken, uyuşturucu ilaçlar da verilerek cinsel taciz ve tecavüz kurbanı oluyorlar. Arjantin’de bulunan Tecavüz Kubanlarına Yardım Organizasyonu’ndan Maria Elena Leuzzi, “Bu konuda çalışmaya başladığımda uyuşturucu kullanılarak yapılan tecavüz olayları azdı, bugün çok sık rastlanan bir olaya dönüştü. Bu maddeleri elde etmek de son derece kolay.” diyor.
Biz orada ırmak kenarında sohbet ederken zamanın nasıl geçtiğini bilmezdik. Bize akşam olduğunu, hava daha tam kararmadan sürü halinde uzaklara doğru uçan ve kim bilir nereye giden kargalar haber verirdi. “Gaaaak!”, “gaaaaak!” diye o boğazlarından taşan keskin sesleriyle çığlık çığlığa bağırarak uzaklaşırlardı. İşte o zaman akşam olduğunun farkına varırdık. Çünkü kargalar bir sabahları çok erkenden, bir de akşamları
birlikte sürü halinde uçarlardı genellikle. Akşamları Teşvikiye tarafına doğru uçarlardı. Sanırım oralarda bir yerde yuvaları ve onları bekleyen yavruları vardı.
Ateşten korkanlar vardır. Ateşi uzaktan seyredenler, ondan kaçanlar… Bir de ateşi tutanlar vardır. Onlar yalnızca bilinçli bir tercihle tereddütsüz ateşi avuçlarlar. Ve onlar avuçlarını yakan ateşi, toplumsal direnişleri tutuşturan yangınlara dönüştürmeyi iyi bilirler.
Sparta’da “Apella” adı verilen meclislerin üyesi Ephorlar, her yıl köle Helotlar’a savaş ilan ediyorlardı. Sparta’da devlete bağlı Krypitia (gizli örgüt), Helotları acımasızca öldürüyordu. İ.Ö. 464 yılında Helot isyanlarının en büyüğü gerçekleşiyor ve Sparta yönetimi azat edilme vaadiyle 2 bin Helot’u katlediyordu.
İnsan haklarının bir sınırı var mıdır? İnsan haklarının bir sınırı olduğunu söyleyemeyiz bence. Çünkü insan ve onun düşünsel gelişimi sınırsızdır. Eğer bu böyleyse insan hakları kavramı da sınırsız olmalı ve devamlı değişim ve gelişime açıktır. Bu, insanlığın gelişimiyle paraleldir aynı zamanda.
Burada denge şudur birey isteğini yapar, istemediğini yapmazken: Bir başkasını olumsuz olarak etkilemeyecek her tür eylemi yapma hakkına sahiptir. Toplumsal sorumluluklarını yerine getirmesi için zorlanamaz. Yerine getirmezse toplumsal sorumluluğunu, o zaman kendi sorumluğunu kendi taşımak zorundadır.
1793 Fransası’nda “terör dönemi” olarak adlandırılan Jakobenlerin iktidarı döneminde, ihtilalci önderlerin ve diğer bazı insanların kafaları bir bir giyotinden aşağıya düşerken halk arasında şöyle deniliyordu: “İhtilal evlatlarını yedi.”
İnsanın özgürlüğünü başat olarak ele alıp bu özgürlük üzerinden bireyi diğer bireylerle ya da toplumla uyum içinde yaşamaya giden yolu açar; burada bir ölçüde kaos var mıdır, vardır. Çünkü yarına ilişkin çok fazla önermede bulunmaz. Hayatın dinamizminde bir kaos vardır, ama bu demek değildir ki anarşizm düzensizliktir. Aksine olabilecek en düzenli toplumdur.
Bu tip olaylar her kasabada yaşanan olaylardandır ve küçük kasabada bir şeyin duyulma olasılığı çok daha fazladır. Kulaktan kulağa yayılır bu tür olaylar, sonunda duymayan kalmaz.