“Benim yıllardır başucumdadır o kitap; kaç tanesi eskidi, yırtıldı sayfaları, sarardı, yeniden satın aldım hep. Hayat kitabıdır o. Bir yazar 300-400 sayfa bazı olay ve olguları açıklamaya çalışır kişilerden yola çıkarak. Sayfalarca anlatır anlatır durur, konuya bir türlü gelemez çoğu zaman. İşte La Fontaine bunu hiç lafı dolandırmadan, bir fabl ile yarım sayfada başarır.”dedim ben de.
Tag: alanya
Akdeniz Anıları (30)
“Bak çoğu insan kafasını kaldırıp gökyüzüne yıldızlara bile bakmaz. Oraya iyice baksa, belki sonsuzlukta bir toz bile olmadığını iyi anlayacak ve belki barış ilinde yaşayacak, birbiri üzerinde iktidar kurmayacak, birbirini sömürmeyecek. Ama eşitsizlik iktidar isteminden ve kendini merkeze koymaktan geliyor aslında. Bak sana bir La Fontaine masalı daha anlatayım mı?”
Akdeniz Anıları (29)
“İşin ilginç yanı ‘kötü’ ne ‘iyi’ ne? Bu da kişiye kişiye değişiyor. Hatta aynı insan bile, hayatının farklı dönemlerinde bu kavramlara farklı bakıyor. Yeri geliyor ‘iyi’ dediğimiz bir şeyin aslında kötü olduğunu düşünürken, kötü olduğunu düşündüğümüz şeyin ise sandığımız kadar kötü olmadığını anlıyoruz. İnsan hayatı çok karmaşık.” dedim.
Akdeniz Anıları (28)
Akşam balkondaydım yine geceye yıldızlara bakıyordum. Ilık bir yaz akşamıydı, denizden bu yana bir yel esiyordu. Lütfü’yü aradım. “Ne yapıyorsun gözüm?” dedim. ‘İyi senden ne
Akdeniz Anıları (27)
“Aslında dedim Kaptan, bu mücadeleyi hiçbir köpek kazanmayacak şu şartlarda. Bu mücadele sürüp gidecek, ta ki bir gün özgür toplum kuruluncaya dek. O zaman bile ‘iyilik’ ve ‘kötülük’ tam olarak ortadan kalkmayacak.” diye düşünüyorum.”
Akdeniz Anıları (26)
Akşam yine balkona oturdum geceye ve yıldızlara bakıyordum. Yıldızlar gibi, şehrin ışıkları da parlayıp sönüyordu, gecede titreşiyordu ışıklar. Ve ben orada, yedinci katta yapayalnız geceye bakarak müzik dinliyor, bira içiyor ve düşüncelere dalıyordum.
Akdeniz Anıları (25)
Kaptan anlattığım öyküden çok etkilenmişti: “Çok büyük bir yazar ama şu Tolstoy değil mi canım efendim? İnsanlara altına girecekleri iki metre toprak yetmiyor, fazlası için hayatlarını yoktan yere çöpe atıyorlar. Yaşamıyorlar onu gerçekte, hırslarına, tutkularına köle oluyorlar.” dedi.
Akdeniz Anıları (24)
“Sağ ol, ama ben kendimi yol gösterici olarak görmüyorum. Ama bir şey doğru, o da kendi yolumu aradığım. Hala bulamadığım o yol, sonsuza kadar uzanıyor. Suna inanıyorum herkes kendine özgü bu dünyada, insanlar tornadan çıkmış gibi aynı değiller. Dolayısıyla herkesin kendi yolu var. Ama insanların çoğu kendi özgün yollarını aramak, buna çaba göstermektense bir sürünün içine katılıp başkalarının yollarında ilerlemeyi seviyorlar. Böylesi çok daha kolay onlar için. Düşünmemek, çaba ve emek vermemek, sadece itaat etmek.” dedim.
Akdeniz Anıları (23)
“Kaptan ondan kötüsü ne biliyor musun, herkes kendi inandığı tek gerçek olarak görüyor ve diğerinin gerçekliğine saldırıyor. Belki de dünyadaki şiddetin asıl nedeni bu. Ben şuna inanıyorum, karşımdaki insana diyorum ki, neye inanarsan inan, istediğine inanmakta özgürsün; ama o inandığın düşünceyi, inancı bana ya da başkasına zorla dayatma. İşte özgür toplumun temeli bence bu.”
Akdeniz Anıları (22)
“Evet,” dedi. “hırsları olan kimi tanıdıysam, sonunda hayatı boş bir çuval gibi oldu. Hele ki sonradan görme insanları hiç sevmem, şu hotelin sahibi gibi…”, çenesiyle hotelin olduğu yeri işaret ederek. “Rüzgârın içini doldurduğu ve sanki ayaklarının üzerinde duran bir çuval, ama rüzgâr çekildiğinde çuval yere düşer, çünkü aslında içi boştur; boştu her zaman, rüzgâr havalandırmıştı onu.” dedi Kaptan.