“Büyük deniz başıboş bıraktı beni
sürüklüyor
Büyük bir ırmakta yüzen ot gibi
Toprak ve güzel hava
sürüklüyor beni
uzaklara taşıyor
Ve neşeyle kıpırtadıyor içimi…”
Kızılderili İçin Şarkı (Anonim)
Uzak… O hep vardı, var olacak. Uzaktaki ülke… Uzaktaki dost…Uzaktaki şehir… Güneş uzaktır, bulutlar uzak… Aşk ve mutluluk da uzaktır; yakaladığınızı sandığınız anda biter çoğu zaman. Uzak yalnızca bir yanılsama mıdır, yoksa yaşamı anlamlı kılan imgeler toplamı mı?
… Uzak arayışın simgesidir. İnsan hep arayış içerisindedir ve aradığı her ne ise hep uzaktadır. Aradığını bulduğunda ise yeni bir uzak yaratmak zorundadır. Yeni bir uzak yaratamayan insan, tükenişinin de eşiğindedir.
Uzak bilginin ve felsefenin damarıdır. Uzak, sorgulayan, analiz eden düşüncenin yatağıdır. O bir sorunun yanıtı ve yeni bir soruya yol açandır. İnsanı ileriye iten ne varsa, uzaklarda gizlidir.
Uzak hep “o’dur.”; sen yakındasın, o uzakta. Çoğu kez yakınındaki insanlara , eşyalara, binalara tarif edilemeyecek şekilde uzaklaşırsın. Bu “sen”in ölümüdür. Daha doğrusu “senler”, “onlara”a dönüşmüştür.
Denizin üzerinden hırçın bir kanat vuruşuyla havalanarak uzaklarda yiten bir martıya bakarsın; gözlerini kısarak ve hüzünle. Kim bilir çoğu zaman ölümü anımsatır sana. Ölüm hep yakınındadır oysa. … Çılgınca akan bir nehir, parmaklarından dökülüp gidiveren ve delice bir hızla uzaklaşan yaşamını anımsatır sana; bir daha asla yakalayamayacağın…
Kendine olduğun kadar hiçbir şeye ve hiçbir yere uzak değilsin. Kendi içindeki uzak kadar derin bir uzaklık yok.
Unutma, hiçbir şey ve hiçbir yer uzak kadar yakın değildir.
İçindeki uzağı öldürme…
Erol Anar
“Krallar ve Soytarılar” adli kitabımdaki “Uzaklar” başlıklı yazıdan bir bölüm…