Bu yazıyı burada noktalayıp tadında bitirmek istiyorum. Yoksa çok uzayınca anlamını yitirebilir. Son olarak şunu söyleceğim. Bu üç kitap da bir anda okunup geçilecek kitaplardan değil bence. İnsanı etkileyen, çarpan, değerlerini alt üst kitaplardan. O yüzden farklı zamanlarda okumak, farklı etkiler yapabilir. Ben her açtığımda başka şeyler keşfederim.
Category: Edebiyat
Bizi Boğan Gözlerimizin Alıştığı Bu Yarı Karanlıktır…
Yoksa kısa hayatınızı bir tutsak olarak tamamlayacak, belki de bunun farkında bile olmayacaksınız. Çünkü
hayat reddetmekle ve özgürlükle başlar. Aydınlık, bilimdir, felsefedir ve özgürlüktür.
Hayata açılan pencereleriniz çok olsun. Her pencere bir hayat daha ekleyecektir hayatınıza…
Bir Fener Olup Karanlığı Aydınlatabilir İnsan
İnsan karanlıkta belki de var değildir. O tamamen zifiri karanlıkta karanlığın bir parçasına dönüşür. Hiçbir varlık işareti yoktur, her şey her yer kapkaradır. Ancak üzerine bir parça ışık düştükçe insanın varlığı da anlam kazanır, şekillenir. İşte iç dünyası da böyledir.
Sana Mektuplar: Hiçbir şey Yoktur ki, Yokluğu Boşluk Yaratsın
Hayatımdan çoktan beri “mutlaka” kelimesini çıkardım. Çünkü bu kelime ağır ve hayatın gerçekliği ile bir bağı yok gerçekte. Sadece ağır bir yük koyuyor insanın sırtına ve gereksiz bir yük bu. “Mutlaka Okumanız Gereken 10 Kitap”, “Mutlaka Görmeniz Gereken 10 Yer”, “Mutlaka Tatmanız Gereken 15 Yemek” gibi başlıklara çok rastlamışsındır. Ben artık böyle başlıkları gördüğümde haberi, yazıyı hiç okumadan geçiyorum. “Mutlaka” kelimesinde bir zorlama, dayatma var.
Düalizmlerin Adamı: Fyodor Dostoyevski
Yıllardır yaza yaza bitiremediğim bir konu vardır: Fyodor Dostoyevski… Hakkında onlarca, sayfalarca yazı yazmama karşın, hâlâ eksik hissederim kendimi bu konuda. Üzerine yazılmış belli başlı biyografileri okumama rağmen, her seferinde yine de onun hakkında hiçbir şey bilmiyormuşum gibi gelir. O kadar derindir ki, boğulmamak için çaba sarf etmek gerekir. Kitaplarını ikişer üçer kez okumama karşın, her seferinde tekrar tekrar karıştırdığımda yeni şeyler keşfederim. Dinci ve milliyetçi yanını eleştirmekle birlikte, bir romancı olarak onun eşsizliğine, psikolojik derinliğine saygı duyarım. Ona benzeyen hiçbir romancı yaşamamıştır şimdiye dek, insan ruhunun bu kadar derinine inen bir yazar yoktur.
Rus Aydınlanması Üzerine Notlar
Yani Rus devrimlerini ve dünya çapında etki yaratmış ve evrensel olmuş Rus edebiyatını anlayabilmek için, onların dayandığı aydınlanmacı kökleri ve tarihi anlamak gereklidir. Bu olmadan, ne Rus tarihi ne de “Batı Avrupa” tarihi kavranabilir. Çünkü Rus aydınlanması, Avrupa aydınlanmasının bir parçasıdır ve ondan etkilenerek gelişmiştir.
Edebiyatın İşlevi Nedir?
Edebiyat bilinçli bir birey yaratabilir mi? İşte bu toplumsalcı edebiyat anlayışının ana konusu oldu yıllarca ki, bireyi edebiyat aracılığıyla bilinçli bir varlığa dönüştürmek yanlış bir yöntemdir ve işe yaramaz. Bence edebiyat bilinçli bir birey yaratamaz; edebiyatın işlevi bu değildir. Edebiyat ideolojinin basit bir parçası, bir propaganda malzemesi de değildir. Dolayısıyla edebiyat bilinçli bir birey yaratamaz, ama belki bireyde bazı duyarlılıklar oluşumasına yardımcı olabilir. Bunu da bir misyon yüklenmeden, zorlanmadan kendi doğallığı içinde yapabilir. Ayrıca bu bilinç nedir diye düşünebiliriz, hangi bilinci yaratmak istiyoruz, nasıl bir bilinç olacaktır bu? Bence edebiyatın işlevi bilinçli bir birey yaratmak değildir. Bu yüzden edebiyatta Çernişevski’yi değil, Dostoyevski’yi tercih ederim.
Bana Bir Masal Anlatanın Kırk Yıl Kölesi Olurum
Bir masal anlat bana. İçinde yedi ülkenin hazinelerinin bulunduğu büyülü mağaralar olsun. O mağaralarda parlayan elmaslar gibi sonsuz sevgiyi arayalım. Sonra yeraltındaki bin bir tehlikenin kol gezdiği göllerde yolculuk yapalım. Altın elmalar bahçesini arayalım. Hayatı arayalım, aşkı, kendimizi…
Hayatımız mı? Bir varmış, bir yokmuş…
Sevgiyle kal.
Dostoyevski ve Acının Kutsanışı
Anna Grigoryevna’nın anılarında şunları okuyoruz: “Bir gün Cenevre yolu üzerinde, Basel’de durduk. Kocamın bana önceden sözünü ettiği bir tablonun bulunduğu müzeyi gezdik. Bu Holbein’in bir tuvaliydi. lnsanlıkdışı bir işkence yapıldıktan sonra, haçtan çözülen ve çürümeye bırakılan İsa’yı gösteriyordu… Ona daha uzun süre bakmaya dayanamadığımdan başka bir salona gittim. Döndüğüm vakit kocam hâlâ oradaydı, aynı yerde, zincirle bağlanmış gibi. Heyecanlı yüzünde, daha önceleri çoğu kez sara nöbetlerinin başlangıcında gördüğüm ürküntüyle aynıifadeyi taşıyordu.’ Ve Dostoyevski ona şu tümceyi söylüyor: ‘Böyle bir tablo insanın inancını yok edebilir…”
Kendi Cehennemine Sığınan Adam: Dostoyevski
Bu cümlesi önemlidir ki içinde bulunduğu durumu “cehennem” olarak niteliyor. Yani kaçacağı hiçbir yer kalmamış. Hem borçlarının yükü altında ezilirken, diğer yandan edebiyattaki başarısı ve başarısızlığının acısını çeker. Daha ilk yapıtıyla en yükseğe konulmuştur, en etkili kişi olan Belinski tarafından, “İnsancıklar” adlı yapıtıyla. Daha sonra ise gözden düşmüştür. Bu durum belki de en iyi onun açıkladığı gibi cehennem kelimesiyle anlatılabilir. Gerçek hayatı zaten kâbustur. Epilepsi krizleri, borçlar, kumar, yoksulluk, düzensiz bir hayat vs…