Yaralı Bir Yüreğin Güncesi
Bu kitabı yazma serüvenim doğal bir süreç sonunda başladı. Çağrım kendisini tanımak ve kendisiyle hesaplaşmak isteyen herkesedir. Her insan yaşamı tek başına okunmaya değer ve kendi özgürlüğünü içinde taşıyan büyük bir öyküdür.
İçimdeki havuza bir taş attım. Bu bir arayıştı ve kendime yolculuğum o anda başladı. Halen dalgaların üzerindeyim ve gidiyorum kendi derinliklerime doğru. Kendimle karşılaşmak istiyorum. Haydi sen de içindeki havuza bir taş at! Ve hırçın dalgaların üzerinde yüreğinin gemisiyle, kendi derinliklerinde kendine doğru bir yolculuk yap. Eksik bir güncedir bu, öyle olmak zorundadır da. Bunu ancak sen tamamlayabilirsin. Unutma, yaralı bir yüreğin güncesidir bu. Ve unutma herkesin yüreği yaralıdır. (Arka Kapak)
İnsanların çoğu usta birer yergi avcısıdır. İnsanların birisini yermek için en küçük fırsatı, nasıl olağanüstü bir çabayla yakaladıklarını görmek şaşırtıcıdır. Çoğu insan, kendi varlık ve değerini başkalarını yermekle yükselttiğini düşünür. Oysa başkasını yerdiğinde bir şeyler kazandığını düşünen insan, kendi değerini düşürmekten başka bir şey yapmadığını anladığında, o insan için artık çok geç olacaktır.
Birçok inanışa göre insanın bu dünyada sahip olduğu tek şey kendi bedenidir. Ama çağımız insanına bakıldığında, bugün insanların sahip olamadığı tek şeyin kendi bedenleri olduğu görülür. Kendi bedenleri dışındaki her şeye sahip olsalar da bu insanlar, hiçbir zaman kendi gerçeklerini göremeyeceklerdir.
İnsanları kolayca harcayanlar, harcadıkları kişinin aslında kendileri olduklarının farkında değillerdir.
Seni ben uzaklarda unuttum
Kendimi uzaklarda hatırladım
Sana bunları söylemekten acı duyuyorum. Ama ömrümüz, kendimize itiraf edemediğimiz gerçekleri başkalarına anlatmakla geçmedi mi?
Sevgiyle Kal…
Uzaklar
(Arka Kapak)
Sana Mektuplar (Deneme) Birinci Basım: Hera Yayınevi: 2002, Ankara.
Yayıncı Hera ( 09 / 2000 ) ISBN 9789759707446 | Türkçe | 142 Sayfa | Türler Roman Öykü
Bu kitap, sanal ile gerçeğin kesiştiği noktayı yakalamayı hedefliyor. Sanalın gerçeğe, gerçeğin ise sanala dönüştüğü birbirini tamamlayan yirmi öyküde, dünyanın neresinde olursa olsun insanların benzer davranışlar ve tepkiler gösterdiklerine tanık olacaksınız. Internet ortamında tanımadığı kişilerle sohbet eden, aşık olan ve en gizli sırlarını paylaşan insanların kimi zaman trajik, kimi zaman da komik, gerçek ötesi öyküleri… Sanal dünyada maskelerini öıkaran, bastırılmış duygularını tüm çıplaklığıyla açığa vuran insanların öyküsü….Günlük hayattan uzaklaşmayı hedefleyen, yalnızlıklarının ve mutsuzluklarının yol açtığı arayışla sanal ortamda gerçek ilişkilere giren insanlar… Gerçek hayattaki hayal kırıklarından kaçışlar….
Yazar, kendine özgü kuralları, davranış biçimleri ve gerçekleri olan bu dünyaya eleştirel, ama aynı zamanda öykü tadında yaklaşıyor.
Bu ve benzeri sorular çoğaltılabilir. Ancak insan hakları bütünseldir. Gerçek anlamda insan haklarını tek tek bireylerin, grupların, toplumların ve ulusların, son aşamada tüm insanlığın yaşayabilmesi için, insan haklarının bütünsel anlamda kullanılabilecek şartlarının oluşturulması gereklidir.
Krallar ve Soytarilar
Soytarı, Kral’ sordu: ‘Ey Kral Hazretleri! Yüce efendimiz, majesteleri, tanrının yeryüzündeki temsilcisi, milletin koruyucusu, ey otoritenin temsilcisi, ey…’ ‘Kes! ‘ dedi Kral, ‘Yeter, tamam anladım. Senden büyük alçak gelmedi bu topraklara.’
Krallar ve Soytarılar (Deneme) Birinci Basım: Yurt Yayınevi, 1996, Ankara.
Aşklar ve Kuşlar Azalırken
Aşk kadar insanı etkileyen, sınırsız ve büyülü mutluluk, bir o kadar da sınırsız acı veren, bir başka duygu yoktur. Aşk, mutluluğu ve acıyı tarif edilemez bir şekilde derinleştiren bir etkendir. Dünyada ne kadar insan yaşamışsa, bir o kadar aşk yaşanmıştır. Bir ilişkinin aşka dönüştüğü nokta hangisidir? Ya da bir ilgiyi aşka dönüştüren itki nedir? bu ve benzeri binlerce soru türetilebilir. Kendimden yola çıkarak bu soruları yaklaşık olarak yanıtlamaya çalışırsam, geçmiş ilişki ve aşklarımı düşüdüğümde, iki sorunun da yanıtsız olduğunu söyleyebilirim. Bu konuda tahmini savlar ileri sürülebilir. Bir insan, kendi aşklarından yola çıkarak bu soruları yanıtlayamazsa, elbette başkalarının aşklarını da çözülmeyemez.
Aşklar ve Kuşlar Azalırken, (Deneme) Birinci Basım: Aral Yayıncılık 1996, Ankara: İkinci Basım: Öteki Yayınevi: 1999, Ankara.
İnsan Hakları Tarihi
“Yayınlandı… üç gün sonra toplatıldı… 1 yıl 3 ay yasaklı kaldı! Beraat etti! Genişletilmiş, gözden geçirilmiş yeni baskısı…”
İnsan hakları, düşünce özgürlüğü, bireysel haklar, demokrasinin yapıcı unsurlarıdır ve bunlar asla soyut birer biçim sorunu değildir.
İnsan Hakları ne yazık ki Türkiye’nin başlıca sorunlarından biri olmayı sürdürüyor. Üstelik daha başka pek çok kavram gibi, insan haklarının tam olarak neyi ifade ettiğini de bildiğimiz, kavram sağlıklı biçimde yerli yerine oturttuğumuz söylenemez.
Anar, Türkiye tarihinin insan hakları açısından kilometre taşlarını oluşturan dönemlerin değerlendirilmesini yapıyor, kavramı belli başlı boyutlarıyla ele alarak tarihsel gelişimi içinde yerli yerine oturtuyor.
Bu yönüyle İnsan Hakları Tarihi kitabı, aynı zamanda birey bilincinin oluşmasının, birey ve toplum kavramlarıyla bu kavramlar arasındaki bağın gözler önüne serilmesinin de tarihidir…
İnsan Hakları Tarihi, Türkiye’nin ve dünyanın bu temel sorunuyla ilgili olarak ülkemizde yayınlanan ilk ve tek kitap olma özelliğini sürdürüyor.
İnsan Hakları Tarihi, (Araştırma İnceleme) İkinci Basım: Chiviyazıları Yayıncılık 2004, İstanbul. Bu kitap toplatıldı, yasaklandı, daha sonra beraat etti.
-Evet, dedi. Merhaba yeni hayatım… (Arka Kapak)
Öteki kimdir? Öteki, “bizden olmayandır.” Öteki, “ben, sen ve onun” dışındakidir. Öteki, dışarıda olan, marjinal insandır. Öteki, azınlıkta olandır. Öteki, daima kimliksizleştirilmeye çalışılandır. Sarayların, konakların görkemli odalarında üretilir, onlar için yeni ihanetler.
Öteki, daima ihanete uğrayandır.
Onlar dünyanın ve Türkiye’nin “bizden olmayan”, “ötekileridir.”
Öte kıyıda yaşayanlardır…
Gökyüzündeki yıldızları hep değişir. Acılar, katliamlar düşer hep onların payına. Süngünler, zorunlu göçler. Bir de egemen kültürün karşısında sessiz kalmak. “Çoğunluk” denilen şey egemen kültürdür. Ve “çoğunluk” azınlığı, yani ötekini hiç sevmez.
Katliamlar hiç de gizliden yürütülmez. Başlarına gelecekler daima önceden bellidir. Her yeni yasa onların yok edilmesinin ortamını hazırlar. Fırtına öncesi sessizliği yaşarlar ve beklerler çaresiz geliyorum diyen katliamları.
Yolları hep değişir. Acı, hüzün ve geride kalan ölülerinin ağırlığını taşıyarak zayıf omuzlarında, hep bilinmeze yolculuk ederler. Düşerler bir gece vakti yollara. Her ağacın arkası, her yerleşim bölgesi bir tehlikeyi gizler arkasında… Beyaz adam ülkesine geldiğinde Kızılderililer, ona öteki olarak davranmadı ve dostça davrandı. Ancak bir süre sonra, güç dengesi değiştiğinde Kızılderililer öteki oldular. Kendi topraklarında ötekileştirildiler… (Arka Kapak)
Öte Kıyıda Yaşayanlar ( Araştırma İnceleme) Birinci Basım: Belge Uluslararası Yayıncılık, 1997, İstanbul.
Düşünce Özgürlüğü
Aral Yayıncılık, Ankara, 1997.