Michel Foucault, iktidarın her yerde olduğunu ve her yerden geldiğini ortaya koymuştur. Bu aslında klasik iktidar tanımına da bir darbeydi. Çünkü bu tanımda hükümran, insanlar üzerinde söz sahibiydi. Ya da farklı yaklaşımlara göre, iktidar bir sınıfın diğer sınıflar üzerinde egemenliğini sağlayan ideolojik bir aygıttı. Foucault, “Hapishanenin Doğuşu” adlı yapıtında, modern iktidarın görünmez olduğunu söylerken, iktidarın bireyleri geçiş aracı olarak kullandığını, bedenlerden geçtiğini ve dolayısıyla bireyin iktidarın bir aracına dönüştüğünü iddia eder.
Ben ise bu kavramı şöyle kategorize ediyorum Foucault’nun tanımından hareketle:
Klasik iktidar katıdır ve tanımlı, çizgileri keskin, belirli bir objedir. Foucault’nun tanımındaki modern iktidar ise köşeli çizgilere sahip değildir, belirsizdir. Nereden geleceği belli değildir, çünkü orada bizzat bireyin bedenindedir. O haliyle iktidar sıvılaşmış, gazlaşmış ve here yere yayılmıştır. Çünkü sıvı ya da gaz yayılabildiği alana kadar yayılır. Böylece iktidar da yayılabileceği alana kadar yayılacaktır.
Eskiden sizi fiziki olarak demir parmaklıklı bir hücereye hapsederlerdi. Artık buna gerek kalmamıştır. Sizi kendi bedeninize hapsetmişlerdir, demir parmaklılar artık görünmezdir.
Ve diyorum ki, iktidarın size en küçük bir noktadan sızmasına izin verirseniz, o sizi tamamen ele geçirir.
Erol Anar
5 Haziran 2018
Paraná