Kitabı okuyup bitirince insan huzursuz oluyor, yabancılaşmayı hissediyor ve kendi kendisine şöyle soruyor:
Acaba ben yaşıyor muyum, yoksa zaman mı dolduruyorum? Yaşamaktan zevk mi alıyorum,
yoksa rutin bir şekilde tatminsiz bir yaşam mı sürüyorum? Acaba ben de ölüp dirildim de, bunun farkında değil miyim?
Ya peki siz, sizler de yaşıyor musunuz? Yaptıklarınızdan, yediklerinizden zevk
alıyor musunuz? Yoksa yaşayan birer ölü müsünüz?
Month: August 2019
Okulda Sıradan Bir Gündü
Paşa ile o zamanlar Lise’nin Halk Müziği Korosu’nda bağlama çalıyorduk. Bunun dışında da haftada bir iki gün yukarı çarşıdaki Kız Sanat Lisesi’ne gidiyorduk. Paşa ile birlikte orada da kız Sanat Lisesi’nin korosuna bağlama çalıyorduk.
Huzursuzluğun, Çürümenin ve Kaos’un Kitapları Üzerine
Bu yazıyı burada noktalayıp tadında bitirmek istiyorum. Yoksa çok uzayınca anlamını yitirebilir. Son olarak şunu söyleceğim. Bu üç kitap da bir anda okunup geçilecek kitaplardan değil bence. İnsanı etkileyen, çarpan, değerlerini alt üst kitaplardan. O yüzden farklı zamanlarda okumak, farklı etkiler yapabilir. Ben her açtığımda başka şeyler keşfederim.
Bizi Boğan Gözlerimizin Alıştığı Bu Yarı Karanlıktır…
Yoksa kısa hayatınızı bir tutsak olarak tamamlayacak, belki de bunun farkında bile olmayacaksınız. Çünkü
hayat reddetmekle ve özgürlükle başlar. Aydınlık, bilimdir, felsefedir ve özgürlüktür.
Hayata açılan pencereleriniz çok olsun. Her pencere bir hayat daha ekleyecektir hayatınıza…
Hayat Dersleri
Onun için siz siz olun, gerçek hayattan tanıdıklarınızı hiçbir zaman hesaba katmayın; onlara güvenerek herhangi bir şey yapmaya kalkmayın. En azından tanıdıklarınızın yüzde 90’ndan bir şey beklemeyin. İşin özü şu: Hiç kimseden bir şey beklemeyiniz, kendinize güvenerek yola çıkınız yalnızca. Bu, hayatın bir gerçeğidir. Biraz da hayatın rüzgârı ile yelkenlerinizi şişirerek ve risk alarak tek başına yola devam ediniz.
Siz Düşünen Bir İnsan Değil, İtaat Eden Bir Makine İstiyorsunuz
Bireysel psikolojinin kurucusu Alfred Adler, “İnsanı Tanıma Sanatı” başlıklı kitabında, “İnsanoğlunun başkalarının boyunduruğu altına girmek konusunda öylesine büyük bir eğilimi içinde barındırdığını ki, bu nedenle
Ne Vadettiler Sana?”
Bir gün yine dörtyolda bizim dükkânda idim ve yalnızdım. 12-13 yaşlarındaydım. Kapının önüne koyduğum bir sandalyeye oturmuş, Dörtyol’dagelip geçenleri izliyordum. Şehirlerarası otobüsler gelip geçiyordu sık sık.
Bunların bazıları beş on dakikalık mola veriyordu. Yolcu indiriyor ya da yolcu alıyor ve devam ediyorlardı.
Postmodern Bir Masalda Yürüyüştür Artık Yalnızlığın
Postmodern masalların başı sonu ortası belli değildir. Daha doğrusu bir sonu yoktur, başlangıcı onun sonu olabilir. Ya da sonu başlangıcı. Sonsuz bir yalnızlıktır bu.
Bir Fener Olup Karanlığı Aydınlatabilir İnsan
İnsan karanlıkta belki de var değildir. O tamamen zifiri karanlıkta karanlığın bir parçasına dönüşür. Hiçbir varlık işareti yoktur, her şey her yer kapkaradır. Ancak üzerine bir parça ışık düştükçe insanın varlığı da anlam kazanır, şekillenir. İşte iç dünyası da böyledir.
İnsanın da İçi Boşaldı Bu Anlamsızlık Çağında
Aşklar, cinsellik bile sanal olmuş durumda. Sanal aşklar iki gün sürüyorve ertesi gün unutuluyor. Çünkü insanların alternatifleri ve seçeneklerisınırsız sayıda. Kimse kimsenin ardından ağıt yakmıyor artık, o saniyeunutuyorlar birbirlerini sanal dünyaya gömülerek.Boşluk yaratmak bir yana, artık insanın kendisi boşluk olmuş. Her şeyin olduğu gibi, insanın da içi boşaldı bu anlamsızlık çağında…