Neden? Çünkü entropinin olmadığı yerde ya da düzensizliğin az olduğu yerde baskı vardır. Çünkü şişenin içindeki bir gaz gibi dışarıya çıkmak ister sürekli özgürlük. Yani baskıdan özgürlüğe, düzenlilikten düzensizliğe geçmek ister. İşte insan da kölelikten ya da onu kuşatan yasalardan bir şekilde tıpkı şişeden çıkan gaz gibi kurtulup düzensizliğe, yani özgürlüğe geçmek istemiştir. Burada düzensizliği olumlu anlamda kullanıyorum, kendi içinde bir düzen taşıyan düzensizlik, yani sınırsızlık anlamında.
Tag: Michio Kaku
Yakın Geleceğe Bir Bakış
Bugünkü teknoloji ile insan klonlamak olası. Bazı ülkelerin ise, gizlice insan klonlayarajk bunun üzerinde deney yaptığını düşünen bilim insanlarının sayısı da az değil. Çünkü insan ve hayvan klonlamak gelecekte birçok değişikliğe yol açabilecek bir uygulamadır toplumsal sistem içerisinde.
Makine İnsanı Yutacak mı?
Bu noktada “sanal dünya ile gerçek dünyanın beraber işler hale getirilmesi” hedefine bakarsak, daha önce yazdığım gibi sanal ile gerçek dünyanın birbirine karışacağı, sınırların daha belirsiz hale geleceği öngörülebilir. İnsan giderek tekilleşecektir kaçınılmaz olarak. Makineleşmek, yani robotlaşmak kaçınılmazdır. Yapay zekâ giderek topluma egemen olacak ve bir nokta geldiğinde artık insan yapay zekâyı değil, yapay zekâ insanı domine edecektir. “Yaşlanan nüfusa çözüm geliştirme” hedefi ise giderek süperinsanlaşmaya ve insan vücuduna beynine müdahale etmeye kadar uzanacaktır. Belki de ölümsüzlüğe kadar. Geleceğin bireyi bir insan olmayabilir, toplumu da bugünkü toplumdan çok farklı olacaktır.
İnsanın Makineleşmesinde Yeni Bir Evre
Bu amaç da, kişi hâlâ bilinçli iken zihninin ölümsüz bir robot bedenine aktarılması olacak. Beynin tamamını tersine mühendislik ile oluşturabilirsek transistörlerden oluşan bir kopyası aracılığıyla düşünce işlemlerini tekrar edemememiz için bir neden yok. Bu şekilde sonsuza kadar yaşamak için ölmeniz gerekmez.
İnsanlık Bir Gün Yok Olacak mı?
Elitlerin gezegeni terk etmeleri kaçınılmazdır, eğer çok aniden herhangi bir felaket dünyanın sonunu getirmezse dünyanın elitleri başka gezegenlere doğru yola çıkabilirler.
Michio Kaku, insanın gelecekte intergalaktik bir yapıda olacağını ve galaksiler arası yolculuk yapabilecek, kara deliklerle oynayabilecek ve diğer gezegenlerde yaşayabilecek teknolojiye sahip olacağını öne sürüyor kitaplarında.
Buradan gelmek istediğim nokta şu; dünyayı terk edecek elit insanlar yakın zamanda ölümsüzlüğe de ulaşabileceklerdir.
Sonuç olarak ne olursa olsun, insanlığın geleceği dünyada değil, başka bir gezegende, hatta oraya ulaşabilirse başka bir bir Evren’dedir.
Evren’in Sonu, İnsanın Sonu mudur?
Bu bağlamda özellikle şu an Mars’a yönelik kolonileştirme düşüncesi var. Mars insanların gidecekleri bir gezegen olabilir ya da teknoloji bu süre içinde daha da geliştiğinde, insanlar bir solucan deliğinden geçerek Samanyolu’nun uzak taraflarında dünya gibi yaşamaya uygun bir gezegen bulabilir. Ya da gezegenlere fiziki olarak müdahale edip onları yaşanacak hale dönüştürebilir ileri teknoloji ile. Buna bilimsel literatürde dünyalaştırma (terraforming) deniliyor.
Eğer bu da olmazsa, bazı bilim kurgu filmlerinde olduğu gibi, uzayda devasa boyuttaki bir uzay gemisinde ya da gemilerinde bir yaşam kurabilir insanlık.
İnsan Evren’de Özel Bir Varlık mıdır?
Gerek dinler, gerekse ideolojiler bugüne dek insanı hep merkeze koydular. Bu antroposantrik (İnsan merkezci) bir bakış açısı. Antroposantrizme göre insan her şeyin merkezindedir ve Evren’de her şey insan için vardır. Aslında şöyle düşünürsek, eğer başka gezegenlerde bizim gibi zeki canlı türleri varsa, onlar Evren’deki her şeyin insan için, ona hizmet için var olduğu düşüncesinden hiç hoşlanmayacaklardır. Bu antroposantrik bakış açısından kurtulmak gereklidir. Çünkü bütün aydınlanma düşüncesi de dahil, dinler, ideolojiler her şey bu bakış açısına göre kurulmuştur.
Paralel Evrenler ve Farklı Gerçeklikler
Peki, bu Evren’de ben kim olduğumu biliyorum, benlik duygum ve bilincim var. Peki burada öldüğümde, diğer bir Evren’de kendi benlik duygum ve bilincimle var olmaya devam edecek miyim? Bana göre eğer kendi bilincimle burada öldükten sonra diğer bir Evren’de devam etmeyeceksem, zaten o zaman bu teorinin çok da anlamı olmaz bence. Diğer Evrenler’deki eş benliklerimin tümü kendi benlik duygusu ve bilincine sahipler ve hepsi de kendisinin tek olduğunu düşünüyor aynen bizim gibi. Dolayısıyla bir şekilde bağlantı kurduğumuzda bir gün farklı Evrenler ile o zaman belki yalnız olmadığımızı algılayacağız ve diğer eşbenliklerimizi de.
Paralel Evrenler Diyarında
“Bir yol var ve tüm varoluşlarının yolu o yoldan geçiyor. Bir varoluşunuz o an dikkatini korumayıp yola atlıyor ve araba çarpıp ölüyor. Diğer bir varoluşunuz aynı şekilde yola atlıyor, ama ölmüyor, yoğun bakıma kaldırılıyor. Diğer varoluşunuz tam yola atlayacakken, arkasından gelen birisi tarafından son anda geri çekiliyor. Bu var oluşlar böyle sonsuza kadar devam ediyor. Başka bir örneğe göre şu anki varoluşumuz ölümsüzlüğün olduğu noktaya kadar uzanacak ancak diğer varoluşlarımız ölecek. Ölen birisinin diğer varoluşu hâlâ yaşamaya devam ediyor.”
Geleceğin Toplumu: Sınıfların Farklılığından Türlerin Farklılığına
Harari yine aynı konuşmasında, bugüne kadar bilgisayar hesaplarının, bankaların, internetin hacklendiğini, ama kimsenin insan bedenini hacklemediğini ve bunun çok yakında mümkün olacağını söylüyor ve artık insan beyninin içinin görülebileceğini söylüyor.
Bu aslında Michel Foucault’nun iktidar üzerine görüşleriyle uyuşuyor. Yani dışarıdan gözetleme bitmiş, artık içeriden gözetlemeye başlanmış. İktidarın bedenlerden geçen bir şey olduğuna işaret etmişti Foucault. Bu anlamda o zaman iktidar dışarıdan içeriye doğru değil, içeriden dışarıya doğru yayılıyor tezini öne sürmüştü. Bu tezin bir anlamda gerçekleşmesi olarak bakabiliriz bu duruma. Çünkü artık birey direkt olarak kendi beyninden kontrol altına alınabilecek ve kendi kendisini kontrol edecek. Yani iktidar direkt bir bedenden, bireyin bedeninden yayılacak dışarıya doğru. Bu da işte post-insan denilen dönemde postmodernin de ötesi bir durum. Postmodern terimi bile bunu açıklamakta yetersiz kalıyor, belki post-postmodern denilebilir. Böyle niteleyenler de var.