Başkalarını yargılamaktan ve kendimize olmayan nitelikler bağışlamaktan başka bir şey yapmıyoruz. Hiç olmazsa başkalarını yargılarken kendimi de ayırmıyor, işin içine katıyorum. Kendime başkalarından daha yüksekte bir yer biçmiyorum asla. Kimseden yüksekte, ya da daha iyi değilim. Sadece kendim olmaya çalışıyorum eksiklerimle, çelişkilerimle ve yanlışlarımla, hatalarımla birlikte.
Tag: hayat
Prozac Toplumu (2): İdeoloji, Teknoloji ve Yabancılaşma
En ağır yabancılaşma, kişinin farkında bile olmadığı yabancılaşmadır. İnsan artık gezegenler ve yıldızlar kadar kendisine uzaktır. En kalın perdeleri çekmiş, en yüksek duvarları örmüştür kendi iç dünyasının üzerine. O artık yabncılaşmanın ta kendisidir.
İdeolojik Teknolojik Toplumsal Yabancılaşma (1): Prozac Toplumu
İçinde bulunduğumuz sosyal medya çağı ile ne kadar uyumlu bir söz, onu iyi açıklıyor. İnsanlar sosyal medyaya baktıklarında sanki aynaya bakmış gibiler. Yalnızca kendilerini görmek istiyorlar. Kendilerine hayranlar. Başkalarını ise kıskançlıkla, küçümsemeyle izliyorlar çoğu zaman. Şişmişiz şişebileceğimiz kadar, bundan sonrası patlama… Kendimize doğru bir patlama.
İktidar Psikolojisi ya da İktidar ve Psikoloji
Siyasal iktidar birey üzerinde otorite kurmak için onun doğal psikolojisini de bozmak zorundadır. İtaat eden birey artık kendisi değildir, o olması istenilen kişidir otoriteye uyum sağlamış, biat etmiş ve kendi kişiliğinden ödün vermiştir. Siyasal iktidar ve kitleler arasında bu anlamda sürekli bir psikolojik savaş vardır. İktidar psikoloji tekniklerini kitleler üzerinde kullanır. Yeri geldiğinde duygusal kendini acındıran ama kitleyi birleştirici söylemleri kullanır, yeri geldiğinde çok güçlüymüş gibi kitleyi böler, esip gürler. Çoğunlukla da içeride esip gürler, dışarıda boyun eğer ya da uyumlu davranır.
Hiçbir şeyden Kaçamamaktır Hayat
Kaçtığımızı düşünsek de, bu toplumsal hayat içinde özgürlüğümüz denildiği gibi bağlı olduğumuz ipin uzunluğu kadardır. Kazancakis’in dediği gibi, özgür değiliz, sadece bazılarımızın bağlı olduğu ip, diğerlerinden daha uzun. Bu da bazılarımızın özgür olduğu yanılsamasına neden oluyor.
Ölü Adam ve Hayat Üzerine Birkaç Not
Kitabı okuyup bitirince insan huzursuz oluyor, yabancılaşmayı hissediyor ve kendi kendisine şöyle soruyor:
Acaba ben yaşıyor muyum, yoksa zaman mı dolduruyorum? Yaşamaktan zevk mi alıyorum,
yoksa rutin bir şekilde tatminsiz bir yaşam mı sürüyorum? Acaba ben de ölüp dirildim de, bunun farkında değil miyim?
Ya peki siz, sizler de yaşıyor musunuz? Yaptıklarınızdan, yediklerinizden zevk
alıyor musunuz? Yoksa yaşayan birer ölü müsünüz?
Düşünce Bir Duruş Biçimi, Hayat İse Bir Akıştır
Düşünce bir duruş biçimidir, oysa hayat bir akıştır. İkisi arasında uyum sağlayamayız her zaman. Bir şeyleri bulduğumuzu sanırız ve Dostoyevski’nin dediği gibi noktayı koyarız. Aradığımızı bulduğumuzu sanırız, oysa gözden kaçırdığımız, hayatın hiç durmadan akan ve bembeyaz köpüklerle aşağıya dökülen bir şelale gibi sonsuz bir akış olduğu gerçeğidir. Durup dinlenmeye fırsat yoktur çoğu zaman, siz durduğunuzda hayat durmaz, sular sizi sürekler, ama çoğu zaman sizin istediğiniz yöne doğru değil. Eğer kendinizi suların akışına bırakmış ve hayata teslim olmuşsanız gitmek istediğiniz yere değil, akışın tesadüfi olarak sizi götüreceği yere gitmeye de razı olmuşsunuz demektir.