Tamamen distopik bir dünyaya dönüşebilir gerçek dünya. Yarı gerçek, yarı sanal ve tek tek bireylerin kendi gardiyanlarına dönüştükleri bir dünya hiç de uzak değil. İktidar, Foucault’nun dediği gibi bedenlere nüfuz edecek, iktidar bedeninizdeki chip olacak. Bir polise, yargıca gerek kalmayacak, sistem sizi otomatik olarak denetleyecek; gerektiğinde kısıtlayacak. Böylece birey, kendi kendisinin gardiyanı, polisi ve yargıcı olacaktır. İktidar ise görünmez ve ulaşılmazdır böylesi bir sistemde.
Tag: Erol Anar
Asayiş Berkemal!
Tersakan’a akşam iniyordu yavaş yavaş. Kavak ağaçlarının üzerindeki yapraklar esen hafif yelde sallanıyor ve ağaçlar giderek birer siluete dönüşüyordu. Mahallede ise akşam telâşı vardı.
Köprülü Abu’nun Dirilişi
Böyle gecelerde aǧaçların altına oturur huzurlu, tatlı bir sohbete dalardık çocuk yüreklerimizle. Rüzgâr usul usul eser ve mısırların sallanan püsküllerinin kokusunu taşırdı bize doǧru. Cır cır böcekleri hiç durmadan öterken, uzaklardan köpek havlamaları duyulurdu. Ve biz o aǧaçların ve ayın altında, o köy gecelerinde inanılmaz mutluyduk.
Devlet Üzerine (4): Devlet Büyüsünden Kurtulmak
Bertrand Russell, İngiliz lonca sosyalizminin perspektifinden şu saptamayı yapar: “Devlet güçlü olmaya devam ettiği sürece, sosyalist de olsa, birey yeterince özgür olamaz.’
Burada aslında “devlet güçlü olmaya devam ettiği sürece”
değil de, devlet olduğu sürece demek bence daha doğrudur.
Kendini Arayan İnsan Kendine Göçebedir
Yani önce kendin ol, ondan sonra ne olursan ol! Kendini
nasıl hissedersin hisset! Kimlikleri bir kaçış noktası olarak düşünme! Ne olursan ol, ama kendin ol!
Şunu unutmayalım insan kendi olmadıktan sonra hiçbir şey
olamaz. Ancak kendisini kandırır.
Çiçek Şahin
O zamanlar Havza’nın yarısını, işte bu Tabutçu Şahin amca gömmüştü. Bıyıkları dudağının kenarından yana ve biraz aşağıya sarkardı. Hep hafif uzamış beyaz sakalları olurdu yüzünde. Ölümü, belki de Havza’da en iyi tanıyan insandı. Omzunda taşıdığı kalın ipi, tabutu taşımak ve bağlamak için kullanırdı. Her gün acılı insanlarla, cenazelerle karşılaştığından dolayı işi gereği, tersine sakin bir insandı. Kolay kolay sinirlenmezdi. Ama Dörtyol’da onu kızdırırlardı bazen.
Düalizmlerin Adamı: Fyodor Dostoyevski
Yıllardır yaza yaza bitiremediğim bir konu vardır: Fyodor Dostoyevski… Hakkında onlarca, sayfalarca yazı yazmama karşın, hâlâ eksik hissederim kendimi bu konuda. Üzerine yazılmış belli başlı biyografileri okumama rağmen, her seferinde yine de onun hakkında hiçbir şey bilmiyormuşum gibi gelir. O kadar derindir ki, boğulmamak için çaba sarf etmek gerekir. Kitaplarını ikişer üçer kez okumama karşın, her seferinde tekrar tekrar karıştırdığımda yeni şeyler keşfederim. Dinci ve milliyetçi yanını eleştirmekle birlikte, bir romancı olarak onun eşsizliğine, psikolojik derinliğine saygı duyarım. Ona benzeyen hiçbir romancı yaşamamıştır şimdiye dek, insan ruhunun bu kadar derinine inen bir yazar yoktur.
Devlet Üzerine (3) Devlet Kavramına İdeolojik Yaklaşımlar
“Devletin her zaman tek bir amacı vardır: Bireyi sınırlamak, kontrol etmek, ona hakim olmak ve onu genel amaca tabi kılmak … Sansürü, denetimi ve polisiyle;
Varoluşçuluk ve Sartre, Dostoyevski, Camus, Kierkegaard’a Dair Birkaç Söz
“Bir başına bırakıldığımız için varlığımızı biz kendimiz seçeriz. Bırakılmışlık bunaltıyla birlikte yürür. Umutsuzluğa gelince, pek basit bir anlamı vardır bu sözün. O da şudur: Umutsuzluk, “irademize bağlı olan şeylere ya da eylemimize yol açan olasılıklara (ihtimallere) güvenmekle yetineceğiz,” demektir. Gerçekten de insan bir şey istemeye görsün, durmadan olasılık öğeleriyle (unsurlarıyla) karşılaşır.”
Bir Zamanlar Samsun’da (3)
Serginin açılışı muazzam oldu, hiç kimse böyle bir ilgi beklemiyordu. Bir kilometre kuyruk vardı, sergiye girmek için insanlar kuyrukta bekliyorlardı. Çok sayıda kuruluş ve kişi çelenk göndermişti. Bu çelenkler serginin açıldığı dükkânın hemen önüne yığılmıştı. Bu arada bazı çiçek ve yapraklar yola dökülmüşlerdi.