Yıllardır yaza yaza bitiremediğim bir konu vardır: Fyodor Dostoyevski… Hakkında onlarca, sayfalarca yazı yazmama karşın, hâlâ eksik hissederim kendimi bu konuda. Üzerine yazılmış belli başlı biyografileri okumama rağmen, her seferinde yine de onun hakkında hiçbir şey bilmiyormuşum gibi gelir. O kadar derindir ki, boğulmamak için çaba sarf etmek gerekir. Kitaplarını ikişer üçer kez okumama karşın, her seferinde tekrar tekrar karıştırdığımda yeni şeyler keşfederim. Dinci ve milliyetçi yanını eleştirmekle birlikte, bir romancı olarak onun eşsizliğine, psikolojik derinliğine saygı duyarım. Ona benzeyen hiçbir romancı yaşamamıştır şimdiye dek, insan ruhunun bu kadar derinine inen bir yazar yoktur.
Tag: Ecinniler
Dostoyevski ve Acının Kutsanışı
Anna Grigoryevna’nın anılarında şunları okuyoruz: “Bir gün Cenevre yolu üzerinde, Basel’de durduk. Kocamın bana önceden sözünü ettiği bir tablonun bulunduğu müzeyi gezdik. Bu Holbein’in bir tuvaliydi. lnsanlıkdışı bir işkence yapıldıktan sonra, haçtan çözülen ve çürümeye bırakılan İsa’yı gösteriyordu… Ona daha uzun süre bakmaya dayanamadığımdan başka bir salona gittim. Döndüğüm vakit kocam hâlâ oradaydı, aynı yerde, zincirle bağlanmış gibi. Heyecanlı yüzünde, daha önceleri çoğu kez sara nöbetlerinin başlangıcında gördüğüm ürküntüyle aynıifadeyi taşıyordu.’ Ve Dostoyevski ona şu tümceyi söylüyor: ‘Böyle bir tablo insanın inancını yok edebilir…”
Dostoyevski ve ‘İnsanın İçindeki İnsan’
Ama insanı ve onun davranışlarını çözümlemekteki başarısı ve ustalığı eşsizdir onun. Edebiyat tarihinde hiç kimse insanın iç dünyasına Dostoyevski gibi uzanmamıştır. Kendisine psikolog denilmesine karşın şöyle der o:
Psikolog olmasa da, insanın iç dünyasına belki bir psikologdan daha fazla sızabilmiştir. Gerçekten de insanın iç dünyasının o zaman dek yapılmamış -hâlâ da yapılamamış- bir resmini sunar bize Dostoyevski. Bu eksik bir resimdir, onu tamamlayacak olan da kendimizden başkası değildir.