“Nokta kadar menfaat için, virgül kadar eğilme!”

31/08/2025 Erol Anar 0

İnsanı hayat yorar. Bir noktaya geldiğinde insan artık ilişkilerinden, toplumdan, tabulardan, üzerinde baskı oluşturan her şeyden yorulmuştur. Bu yorulma bir teslim oluş ya da yukarıdaki alıntıda denildiği gibi bir vazgeçiş de değildir. Tam tersine, hiçbir şeyin anlamlı olmadığını anlamak ve bir dinlenme noktasına kaçıştır bir süreliğine.

Çağdaş Bir İnkârcı Filozof: Emil Michel Cioran (1)

22/11/2021 Erol Anar 0

Emil Michel Cioran tüm kitaplarını okuduğum -bazılarını birkaç kez- sürekli kitaplarını karıştırdığım ve esinlendiğim bir yazardır. Varoluşçu düşünceleri beni etkilemiştir. Kitapları baştan sona bir varoluş sorgusudur. Yıkıcı bir felsefedir onunkisi, yapmak, oluşturmak gibi bir derdi yoktur, bununla hiç ilgilenmez. Harabeler, yıkıntılar arasında felsefe yapar.

Bana Kendi İnancını, İdeolojini, Düşünceni Dayatma!

25/10/2020 Erol Anar 0

Bana ne senin neye inandığından, ne düşündüğünden. Ne düşünürsen düşün, kime taparsan tap, neye ibadet edersen et, hangi ideolojiye inanırsan inan, neyi kutlarsan kutla, neye ağlarsan ağla; ama bana dayatma bütün bunları. Kendi dünyanda istediğini yap, istediğini yaşa benim dünyamın sınırlarını çiğneme. Çünkü benim dünyam yalnızca bana aittir. Ben bir başkasının kölesi değilim, kendi dünyamı çiğnetmem.

Turgenyev ve “Babalar ve Oğullar” Üzerine

02/10/2020 Erol Anar 0

Bu dönemde yazarlar daha çok Avrupa edebiyatından etkilenmişlerdir. Fransızca bilmelerinden kaynaklı da, daha çok Fransız edebiyatı etkili olmuştur. “Doğal Okul”dan çıkan büyük yazarlar gerçekçi bir tarzı benimsemiş ve büyük romanlar yaratmışlardır. Tolstoy’un “Anna Karenina”sı, Dostoyevski’nin “Karamazov Kardeşler”i ve Turgenyev’in “Babalar ve Oğullar”ı ilk aklıma gelenler. Dostoyevksi ile Tolstoy hiç yüz yüze karşılamamalarına karşın, Turgenyev her ikisi ile de yüz yüze karşılaşıp, sohbet etmiştir.

Bir Resime Bir Bakış

17/08/2020 Erol Anar 0

Acısına rağmen, yine de bakımlı bir kadın bu. Örneğin koltuk altındaki tüylerini temizlemiş. Kaşları özenle çizilmiş gibi. Yüzü de bir mermer gibi pürüzsüz ve bakımlı. Her şeye rağmen hâlâ kendini bırakmamış gibi görünüyor. Kadının dudakları sıkı sıkıya kilitlenmiş. Sanki artık kimseyle konuşmak istemiyor gibi. O kadar çok kandırılmış ve yalanlara maruz kalmış ki belki de, herkesten vazgeçmiş sanki. Sanki sonsuza kadar ağzını açıp tek kelime etmeyecek gibi.

Oblomov Romanı Üzerine

30/04/2020 Erol Anar 0

Oblomov, bize aslında hayatın anlamsızlığını ve varoluş yalnızlığımızı anlatır. Eğer sonunda kaçınılmaz olarak ölüme gideceksek bu kadar çaba, bu kadar çalışma niye? Ne gerek var? İnsan kısack hayatında mümkün olduğu kadar dinlenmeli ve rahat etmeli düşüncesini taşır Oblomov. O varoluşunun yükünden sıyrılarak rahatlamış bir kişidir.

Freud Üzerine Birkaç Not

10/03/2020 Erol Anar 0

Freud, “Kitle Psikolojisi” kitabını yazdığında, Le Bon’un bu kitabından geniş olarak yararlanmış ve kitabı övmüştür. Hatta denilebilir ki Freud bu kitabını Le Bon’un kitabından yola çıkarak yazmıştır. Ama aynı zamanda eleştirel yaklaşır bu kitaba. Başka birkaç kitabı da daha kaynak almıştır Le Bon’un kitabının yanısıra.

Bize Dayatılanları Sevmek Zorunda Değiliz

23/12/2019 Erol Anar 0

Soru da şu: Bize bazı edebiyat eleştirmenleri ya da akademik çevrelerce dayatılan hatta kutsal bir ikonmuş gibi sunulan yazarları beğenmek zorunda mıyız? Onları büyük olarak görmek durumunda mıyız, yoksa kendi bireysel tercihimizi özgürce yapabilir miyiz? Yoksa bu “haddini bilmezlik” midir? Ben okurun bu konuda tercih hakkı olduğuna inanıyorum.

Belinski ve “Gogol’e Mektup” Üzerine

01/12/2019 Erol Anar 0

Gogol’un gerici görüşleri Belinski’yi çok sinirlendiriyor ve yazdıklarına çok değer verdiği bu yazarı şaşkınlıkla izliyordu. Sonradan Dostoyevski de aynı gerici görüşlerin esiri olacaktı Sibirya’dan hapishaneden döndükten sonra. Hatta Çar’a mektup yazacak onu yüceltecekti. Aynı Gogol’ün yaptığı gibi.