Jean Genet, ilginç bir yazar. Hayatı yazdıklarından çok daha ilginç aslında. Kendi deyimiyle bir piç, hırsız ve eşcinsel. Yani toplumun lanetlenmiş bir üyesi olarak doğmuş. Sonra yetimhanelerde, ıslahevlerinde, hapishanelerde geçen bir hayat. En tanınmış yapıtlarından birisi ‘Hırsızın Günlüğü’. Yeraltı edebiyatı tarzında yazıyor. Hatta ömür boyu hapis cezası alıyor. Ama hapishanede yazdığı kitaplar Sartre, Andre Gide gibi yazarların dikkatini çekince, onların çabalarıyla bağışlanıyor. Daha sonra Sartre onu anlatan bir kitap yazıyor. (Saint Genet: Actor and Martyr by Jean Paul Sartre) Hapishanede yazdığı kitaplarla çok ünlü oluyor ve maddi durumu iyileşiyor aldığı teliflerle. Burada ben onun yapıtlarına değil de, hayatına dair birkaç söz söylemek istiyorum. Belki yapıtlarına ilişkin olarak daha sonra yazarım.
“Açık Düşman” başlıklı kitap, onun bu sosyal yöndeki mücadelesinin belgesidir.
Yakın zamanlarda entelektüeller, hep ezilenlerin yanında ve sokakta olurlardı. Bir Sartre, Foucault, Genet hep sokakta idiler. Öğrenci eylemlerinden, mültecilere, siyasi tutuklulara kadar geniş bir çerçevede sokakta bizzat tepki koyuyorlardı. Şimdi ise yazar ve “entelektüeller”, ağızlarından çıkacak bir kelimeyi bağlı oldukları ajanslarına soruyorlar, bunun pazara nasıl etki yapacaklarını düşünüyorlar. Şimdinin yazarları neoliberaller ve ezilenlerin yanında değiller. Yalnızca daha fazla ün, şan ve para kazanma derdindeler ve bunu da olabildiğince devletlerle iyi geçinerek risksiz yapıyorlar. Tam bir PR (Public Relationships = Halkla ilişkiler) uzmanı oldular.
Genet, Sartre ve Foucault ile birlikte hep ezilenlerin yanında yer alıyor. Birlikte bizzat sokağa çıkıyorlar, işçilerin yanında sendikada polisten dayak yiyor Genet. Afrikalı mültecilerle dayanışıyor yine sokakta. ABD’den Kara Panterler’den (Black Tigers) davet aldığında hiç düşünmeden ABD’ye gidiyor. Vize talebi reddedildiği için, Kanada’dan ABD’ye illegal giriş yapıyor ve orada kaldığı süre içerisinde özellikle üniversitelerde yaptığı söyleşilerle Kara Panterler’e destek sağlıyor. Yine Filistin’e giderek, orada ve Ürdün’deki mülteci kamplarında kalıyor. Genet’in diğerlerinden farkı, desteğini cephede bizzat ateşin ortasında vermesi. Ve bunu bir gün değil, aylarca sürdürmesi.
Yine RAF (Kızıl Ordu Fraksiyonu)’nu destekliyor, onlarla dayanışma içinde oluyor. Nerede ezilenlerin mücadelesi varsa Genet bizzat fiziki varlığıyla orada olmaya çalışmış. Hatta hayatının son yıllarında gırtlak kanseriyle boğuşurken bile bu fiili desteklerini sürdürüyor. Telif ücretlerinden zengin olduğunda bile bunu umursamamış, otellerde kaldığından bir valizi ve onun içindeki birkaç parça eşyası dışında pek bir şey de edinmemiş kendisine. Çünkü o bir yolcuydu bu hayatta, daha doğuştan “kaybedenlerdendi.” Kendi kendini küllerinden var eden bir Anka kuşuydu.
Erol Anar