Bazen kilometrelerce, günlerce aylarca yürürsün de hep yalnızsındır hayatın içinde. Seni anlayan tek bir insana rastlamazsın. İnsanlar sanki bir anda yok olup, iz bırakmadan bir anda kaybolmuşlardır. Sanki bir distopya filminde gibi hissedersin kendini. Yalnızlık değildir seni yaralayan artık, yapayalnızlıktır. Çırılçıplak, kesici yalnızlıktır bu. Kendine yürürsün ilerledikçe, her şeyden uzaklaştıkça.
Belki insanlar vardır, hatta bir insan çölünün ortasındasındır, ama bu yalnızlığını gidermediği gibi tam tersine arttırır. Çünkü insanlar artık insan değildirler. Başka bir şeye dönüşmüşlerdir. Bir hayvan da değillerdir. Robot ile insan arasında bir yerde dururlar. Mekanik, düşünmeyen, hissetmeyen, kendilerine söyleneni uysalca yapan makinelerdir artık onlar. Hızla uzaklaşırsın onlardan.
Postmodern bir masal gibidir sanki yaşadıkların; o derece yabancılaşmış bir dünyada. Umutsuz bir masal bu, başında ve sonunda mutluluk yok. Ortasından başlayan bir masaldır bu: sonu ve başı yoktur. Bir kısırdöngü gibi hep ortalarda gezinir. Geçmişin, şimdinin ve geleceğin olmadığı anlamsızlık noktasıdır bu.
Gerçeğin yakıcı közü genzinde, kaskatı olmuş bir durumda belirsizliğe yürürsün gerçeğin çölünde. Nereye, neden gittiğini bilmeden. Çünkü artık bütün sorular anlamsızdır ve yanıtlar da…
Erol Anar
30 Haziran-1 Temmuz 2018
Paraná-Brezilya