Bir insanın en büyük hazinesi özgürlüğüdür. Ama çoğu insan özgürlüğünü, toprağın derinliklerine gömer ve orada unutur, gider. İnsanların kendi özgürlükleri kadar kolay vazgeçtikleri, unuttukları başka bir şey daha yoktur; bu bir paradokstur.
Sistem sana bazı “özgürlükler” sunar. Bunlar özünde özgürlük değil bir yanılsamadır. Ama sen özgürlük sanırsın. Yeni satın aldığın son model akıllı telefonunu zevkle eline aldığında, bu sahta “özgürlüğünün” de tadını çıkarırsın. Oysa elindeki telefon yalnızca köleliğinin simgesi olan zincirine yeni halklar eklemiştir. Bunun farkında değilsindir ve umursamazsın da. Paran olsa bile, köle olmaktan kurtulamazsın. Deli gibi satın alırsın, hala işine yarayan şeyleri son model olanlarla değiştirirsin. Sanırsın ki, harcadıkça mutlu olacaksın. Ama bununla mutlu olunmayacağını anladığında senin için artık çok geçtir. İçkiye, uyuşturucuya ve bu tip şeylere sığınırsın. Orada mutsuzluğunun dibinde, bir zamanlar vazgeçtiğin, parayla, kariyerle, zincirle değiştiğin özgürlüğünün sana mutluluğu getireceğini öğrendiğinde artık ne yazık ki çok geçtir senin için. Sen artık boynunda zincirlerinle kıraç vadilerinde yaşayacaksın.
Oysa satın alma özgürlüğün var diye, özgür sayılmazsın. Çoğunluğun satın alma “özgürlüğü” de yoktur.
Sen bir zamanlar toprağa gömdüğün özgürlüğünün yerini çoktan unuttun.
Bu yüzden insanların çoğu sanki özgürlermiş ve seçme hakları varmış gibi davranmayı tercih ederler. Özgürlükleri ise toprağın altında tıpkı boyunlarındaki demir zincirler gibi zamanla paslanır, çürür gider.
Önce özgürlüğünü sattın sen! Hem de en ucuza… Şimdi boynundaki zinciri bir süsmüş gibi taşıyorsun sen ve bundan da rahatsız değilsin üstelik… İşte o zincir bin yıllık mutsuzluğunun bir sembolüdür artık… Sen yaşadıkça o boynundaki zincir, bir onursuzluk madalyası gibi sallanacak.
Erol Anar
18 Haziran 2018
Paraná