Demek istediğim şu: Sistem sizin her yandan satın almaya, evcilleştirmeye çalışır. Öfkenizi, küfrünüzü ve donunuzu bile satın almaya çalışır. Bu insani tepkilerinizin tümünü sisteme hizmet için kullandırmaya çalışır. Siz ise havası alınmış bir balon gibi sönüp gider, buruşur ve bir makineye dönüşürsünüz. “Sus” deyince susan, “konuş” deyince konuşan bir robot olursunuz. Bu nedenle en iyisi gelen teklifleri elinizin tersiyle itip, hiç düşünmeksizin “Hayır!” demektir. İşte insani olan, robotlaşmayan, bu insanı tepkinin satılamaz olmasının gerekliliğidir aslında. Ne mutlu küfrünü satmayanlara!
Kuran’ın tamamını okumadan Mūslūman, İncil’i okumadan Hristiyan, Marx’ın tek bir kitabını okumadan Marksist, Bakunin’i okumadan anarşist, Nutuk okumadan Kemalist olanlarla dolu bir dūnyada yaşıyoruz. İnançlar, dūşūnceleri belirliyor. İnançlar, dūşūnceden daha gūçlū. Dūnyayı bu yūzyılda bile inançlar yönetiyor ve determine ediyor; gerçeklik değil.
Daha doǧrusu neye inandıǧını bilmeyen insan, en fanatik insan olabiliyor. Çehov’un dediǧi gibi, ‘en tehlikeli insan tipi az anlayan, çok inanandır.’
Görünmez duvarlar örerler, bu insanlar önümüze. Bu nedenle, hayatımız boyunca istediklerimizi yapamaz, istemediklerimizi yaparız. Bir şey yapacağımızda önce düşünür, çevremizdeki insanların tepkisini ölçmeye çalışırız. Çevremiz istediği için evlenir, onlar istediği için çocuk yaparız. Böylece çoğunlukla yapacaklarımızı gerçekleştiremeyiz. Bu nedenle hayatımız bir pişmanlıklar manzumesidir. Böyle yaparak, aslında kendi cehennemimize odun taşırız.
Bazen çok sıkışırız hayatın içinde, kendimizi çaresiz ve güçsüz hisseder, hayatımızın gerçekte sona erdiğini düşünmeye başlarız. Sıkışma insana, yalnızlık, depresyon, izolasyon ve yabancılaşma getirir. Bunların da etkisiyle, kişi kendisini olduğundan daha da fazla sıkışmış hisseder. Ters döndürülmüş bir böcek ya da kaplumbağa gibi kendi eksenimiz etrafında dönüş yaparız yeniden normal durumumuza dönmek için. Bunun için çok çaba gösterir ve yeniden “normal” durumumuza döneriz. Bir çeşit füksasyon’dur (saplanma) bu sanki. Bir bataklığa saplanmış gibi debelenir dururuz, bu durumdan kurtulmak için çok çaba göstermemiz gerekir.
Sosyal medyanın insanı idiotlaştırdığı iddia ediliyor ki, bu bir bakıma doğru. O yüzden bir süreliğine de olsa, sosyal medyadan çıkıp, kişi başkaların değil, kendi gözüyle kendisine bakınca kendi gerçekliğini görme şansı da artıyor.
Kişisel ilişkiler, insanlara yalnızca başka bir kişiyi tanıma fırsatı vermekle kalmaz, kişinin kendisini tanıması ve kendi davranışlarını ölçebilmesinin olanaklarını da beraberinde getirir. İkili ilişkilerin en önemli özelliği de budur.
Öyleyse hepimiz kendi hayatlarımızı öldüren katillerden başka bir şey değiliz. Hem de en ucuz biçimde işliyoruz bu cinayeti. Ve taammüden işlediğimiz bu cinayet bir ömür boyu sürüyor.