Diktatör, vatandaşlara sağlık hizmeti ya da eşitlik getirmese de muhalifleri değil de kendisini sevmelerini sağlayabilecek. Şu anki haliyle demokrasi, biyoteknoloji ve bilişim teknolojilerinin iç içe geçmesini kaldıramayabilir. Ya demokrasi kendini bütünüyle yeni baştan şekillendirecek ya da insanlar “dijital diktatörlük” altında yaşamaya başlayacak.
Gerçekte iki türlü kullanımı var felsefenin. Birincisi, bilimsel bilgilerimize mal edemediğimiz konularda kurguyu sürdürmek; çünkü bilim, insanlığı ilgilendiren —ya da ilgilendirmesi gereken— konuların sadece pek küçük bölümüdür. Bilimin, hiç olmazsa şimdilik, bizi pek aydınlatamadığı daha pek çok ilginç nokta var; zaten bilinen bir şeyin dolayında hayaller kurmaya kalkmak bence yazıktır. Evren üstüne kafa yormak, varsayımlarla sınırlarını daraltmak, işte felsefenin uygulanabileceği alanlardan biri.
Rüzgâr estikçe ağacın dalları sallanıyor, kuşlar ıslık çalıp, ötüyorlardı. 22 köşkü gördükten sonra en nihayetinde sefirler, Halife Muktedir ve beş oğlunun huzuruna alındılar. Halife altın işlemeli ipek bir kıyafet giymekte ve abanoz bir tahta oturmaktaydı.
bize en yakın yıldız olan Proksima Erboğa (Alpha Centauri C olarak da biliniyor) gezegenimizden dört ışık yılı uzaklıkta. Bu öylesine büyük bir uzaklık ki, tasarlanmış en hızlı uzay gemisiyle bile oraya ulaşmak yaklaşık on bin yıl sürer.
Tiyatro oyuncusunun payına acıdan başka ne düşer ki zaten? Gençliğimi, sağlığımı, insana benzer yönlerimi hep bu yüzden yitirdim. Cebimde metelik yok, kunduramın ökçesi çarpılmış, leke içindeki pantolonum liyme liyme, suratım köpek kemirmiş gibi… Kafamın içi ise karmakarışık, belli bir düzeni yok. Bir zamanlar Tanrı’ya inanırdım, şimdi o da kalmadı. Oyunculuğa yeteneğim olsaydı bari! Ne gezer? Pisi pisine harcadık kendimizi… Saygıdeğer beyler, çok üşüyorum… Buyurun, hepimize yeter… istemez misiniz?
Şafağın sökmesiyle birlikte çok büyük bir kampın hatları görülmeye başladı: Birkaç sıralı uzayıp giden dikenli teller, gözetleme kuleleri, tarama lambaları ve işsiz yol boylarınca sürüye sürüye yürüyen, nereye gittiğini bilmediğimiz, uzun sıralar halinde pejmürde insan figürleri. Arada bir yüksek sesli komutlar ve komut düdükleri duyuluyordu. Ne anlama geldiklerini bilmiyorduk. Hayalimde, darağacında sallanan insanlar canlandırıyordum.
Bir dert, onu duymayana bir dert değildir. Herkes sana ıslık çalıyor; sen kendini alkışladıktan sonra sana ne? işte, insanın kendini alkışlamasına sebep, yalnız deliliktir.
Zen’in en son ve kesin görüşünü şöyle özetleyebiliriz : Sonluyla sonsuz arasında daha en baştan beri bir çelişkiye gerek yokken, o kadar istekle bulmaya çalıştığımız iç barış hep ortada durup dururken, cahilliğimiz yüzünden ille kendi benliğimizde sonluyla sonsuz arasında bir kesinti bulacağız diye kendimizi çıkmazlara sürüklemekteyiz.
Hangi düşünce ve duyguların yararlı olduklarını, hangilerinin zararlı olduklarını öğrenme ve analiz süreci sayesinde, giderek sağlam bir değiştirme kararı, ‘Şimdi, kendi mutluluğumun sırrı, benim ellerimde. […]
Bu noktada insan oluşun sosyolojik görünümü üzerine bir şeyler söylemek gerekiyor. Örneğin suç , yoksulluğun bir sonucu olarak değerlendirilir. Ancak bu görüş çoğunluğun niçin suç işlemediğini açıklamaz. Bununla birlikte yoksullukla suç arasında hiçbir ilişki olmadığını da söyleyemeyiz.