İnançlara, dine, toplumsal geçerli ahlâk normlarına, kutsal değerlere, tabulara, erdeme… kısacası geçerli olan normların ve inançların tümüne cepheden saldıran, tüm zamanların bu konuda yazılmış en önemli yapıtlarındandır birisidir bence “Yatak Odasında Felsefe”. Marquis de Sade’nin cinselliği ele alış tarzı, onu bir okul, bir kendini tanıma aracı olarak görmesinden geçer. En güçlü duygu olarak bellediği acıyı da cinsellikle harmanlar. Bu kitap 1960’lardan itibaren yaygınlaşan yeraltı edebiyatının da ilk örneklerinden birisidir.
“Yatak Odasında Felsefe” “genç bayanların eğitimini amaçlayan diyaloglar”dan oluşur.
Erotizmin sınırlarını aşarken, aynı zamanda bir tabu kırıcı olarak yapar bunu. Sınırsız bir şehveti, arzuyu, fanteziyi savunur. Okurun yıllar içinde oluşturduğu duygular, inançlar, tabular ve düşünceler dünyasını bir anda yıkar, tuzla buz eder. Okurun dünyasına doğrudan bir saldırıdır bu kitap, bir dinamit, bir bombadır.
O bir aristokrattı, eşi de üst düzey bir devlet görevlisinin kızıydı. Birkaç kez tutuklanır, ve sonunda Akıl Hastanesi’nde alır soluğu. Sade’de herhangi bir limit yoktur, şehvet asıl amaca dönüşmüş ve bu uğurda her tür acı göze alınmıştır.
Kısacası insanı çarpan kitaplardan birisidir Sade’nin bu yapıtı. Hapishane ve tımarhane arasında geçen ömrüyle Marquis de Sade bir uyumsuzdu. Herkese ve her şeye saldırmanın bedelini hayatı boyu acı çekerek ödedi. Ama bu acı onun benzersiz kitaplar yazmasını sağladı. Suçu ve kötülüğü her zevkin kaynağı olarak gören yazar, yalnızca doğa yasalarını savunur ve doğaya tapar.
“Bir an için ruhumuzu felsefenin kutsal meşalesiyle aydınlatalım: Kişisel kinleri, intikamları, savaşları, tek kelimeyle sürekli işlenen cinayetlerin tüm bu motiflerini, doğanın sesinden başka hangi ses bize esinler? Doğa bize bunları öğütlüyorsa, demek ki buna ihtiyacı vardır. O halde, doğanın amaçlarını izlemekten başka bir şey yapmadığımıza göre nasıl olur da doğaya karşı suçlu olduğumuzu varsayabiliriz?” (Marquis de Sade: Yatak Odasında Felsefe, Ayrıntı Yayınları, s. 155.)
Ama onun amacı sadece şehvet değildir bence. Şehvet sadece bir tutkudur en coşkulu biçimde yaşanan. Onun amacı toplumsal, dinsel tabuları kırmaktır. Yatak Odasında Felsefe ağır bir kitap, felsefi bir kitap. Kitabı okurken zaman zaman katı bir biçimde gerçekmiş görünen yanılsamaların kırıldığını da görebilirsiniz. Metafizik, ahlak, felsefe ve sorgulama. Tüm zamanların en çok lanetlenmiş bir yazarından okumak isterseniz…
Ve şöyle seslenir Sade:
“Bu büyük fikirlerin ahlâkını bozacağı kişiye yazıklar olsun! Felsefi düşünceler içinden yalnızca kötü olanları çekip almayı bilen, her şeyin ahlâkını bozabildiği bu kişilere yazıklar olsun! Seneca ya da Charron okuyarak da onların ahlâklarının bozulmadığını kim ileri sürebilir? Ben asla onlara hitap etmiyorum: Yalnızca beni anlayabilecek ve beni tehlikesizce okuyabilecek olanlara hitap ediyorum.” ((Marquis de Sade: Yatak Odasında Felsefe, Ayrıntı Yayınları, s. 134.)
Şöyle de düşünebiliriz bence, her şeyin ahlâkını bozabildiği bir kişi, özünde ahlâktan yoksun kişidir.
Erol Anar