İçinde hâlâ yaşayan bir çocuk var mı?
İçindeki çocuğu parayla, kariyerle, başkalarının üzerinde iktidar kurma hırsıyla ve ünlü olma isteğiyle değiştin sen. O çocuk hâlâ içinde yaşıyorsa bile, onu ruhunun en karanlık noktasına gömdün, demir parmaklıklar ardına hapsettin. Sesini duymuyorsun çoktandır onun. Belki de o karanlıkta ölüp gitmiştir çoktan kim bilir…
Oysa çamurdan, tozdan gelmiştin sen; beton gri şehirlere hapsettiler ürkek ruhunu. Kapısından girmeden önce kentin, çocukluğunu kapıya bir elbise gibi çıkarıp astın sen. Kapitalizme sattın sen ruhunu. Önce doğayı yitirdin, sonra içindeki çocuğu ve ruhunu peşinden kaçınılmaz olarak.
Her şey doğadaydı, sırtını döndüğün yerde. Bilmiyordun belki, öğrendiğinde ise çok geçti artık. Çocukluğunu gömdüğün gün öldün sen aslında. Nefes alan bir makinesin çoktandır. Ağaçlara. çiçeklere, kuşlara ve ırmaklara yabancı bir makine.
Sen anlarını kaçırdın. Yaşaman gerekenleri yaşamadın. Eğer içindeki çocuğu gömmeseydin ruhunun en karanlık noktasına, yaşayacaktın yaşaman gereken anları da… O çocuk toprağa dokunurdu çıplak ayak yürüyerek oysa. Yaşam elektriği, enerjisi alırdı topraktan, rüzgârı yüzünde, bedeninde hissederdi. Çamurun üzerinde yürürdü çıplak ayağıyla o çocuk. Gözü bağlı olsa bile, ayak derisiyle görür, hissederdi. O çocuk sendin bir zamanlar, kendine gömdüğün sen.
Şimdi ellerinde eksik bir hayat, içinde ölmüş bir çocuk ve yabancılaşmış ruhsuz bir beden, cebinde kredi kartları. Kendi bedeninin sürgünüsün sen artık, kendi bedeninin tabutu. Kendi bedenindir artık senin mezarın…
Erol Anar
2 Haziran 2018
Paraná