Şöyle bir düşünelim, yüzde yüz aynı düşünen iki bireyi ele alalım – böyle bir şey mümkün değildir aslında. Bunların ideolojileri, tuttukları parti, futbol takımı aynı olsun. Hatta zevkleri de aynı olsun. Yine de bunları ayıran birçok şey olabilir. İkizlerde de aynı şekilde. Her birey benzersizdir, içsel anlamda tektir, eşsizdir o.
Havza’da, eskiden sürgün edilmiş gayri-müslimlerin altınları gitmeden gömdükleri yolunda efsaneler vardı. Hatta bir otelin sahibinin, gayrı-müslimlerin terk ettiǧi bir evde, duvarı başka bir nedenle kazarken orada birden altınlara rastladıǧı ve böylece zengin olduǧu yönünde hikâyeler anlatılırdı. “Kazmayı vurmuş, duvardan altın fışkırmış” diye anlatırlardı.
Filmdeki aile belki küçük çıkarlarla birbirine bağlanmış, onları bağlayan bağlar çok da kuvvetli sayılmaz. Ama yine de kendi iç ilişkilerinde zarif ve dikkatliler. Birbirlerini koruyorlar ve kesinlikle kötü davranmıyorlar. Herkesin bir görevi var ailede, herkes onu yerine getirdiği sürece de bir sorun yok. Filmde aile babası rolündeki adam, aslında gerçekten baba olmamış ve bu nedenle çaldığı çocukların kendisine baba demesini arzuluyor.
Yine kaybedenlerin hikâyesi bu. Onların sayıları milyonlarla ifade ediliyor. Sistemi elinde tutan zenginlerin sayısı ise yüzlerle sadece. Büyük Britanya sistemin adaletsizliği, ileri kapitalizmin insanlara sunduğu uçurumuna bir tanıklık.
Korkularımız vardır, cinselliğimizden, iç dünyamızdan, benliğimizden. Bu korkular bizi kendimizle yüzleşmekten ben’i tanımaktan uzaklaştırır. Çünkü korkularımızla yüzleşmeyiz hiçbir zaman. Sartre’ın dediği gibi aslında bütün kapıları kapattık. Bu kapıları hem kendimize, hem da başkalarına kapattık çoktan biz.
Filmin tanıtımından: “1970 senesinde İtalya’nın sevimli ve küçük bir kasabasında geçmektedir. 10 yaşında olan Michele, bu güzel kasabada güzel ve masumiyet dolu bir hayatı sürdürmektedir. Bir zaman Michelle, arkadaşlarıyla birlikte birbirlerini korkutma üzerine oyun oynarlarken, birdenbire denk geldikleri bir kuyu ile karşılaşır. Kuyunun içerisinde bilinmemesi ve asla görmemesi gerektiği bir sır vardır. İşte o zaman Michele’nin masumiyet dolu olan yaşamı, o andan sonra değişiverecektir.”
Türkçeye “Tayinim Çıktı” adıyla çevrilen Bienvenue Chez Les Ch’tis, “Ch’tis’e hoş geldiniz” anlamını taşıyor. Bu bir Fransız komedisi. Ancak yer yer romantizm ağır basıyor. Kuzey denilince, güneyde yaşayan insanlarca çok soğuk bir yer olarak bilinir Fransa’da filme göre. Postane müdürü olarak kuzeye tayini çıkan adam ise, karısının kendisiyle gelmemesi üzerine, tek başına oraya gitmek durumunda kalır.
“Bu düşen bir toplumun hikâyesi. Düşerken kendini rahatlatmak için sürekli şunu dermiş: Buraya kadar her şey yolunda.” Le Haine (Nefret) bir Fransız filmi. Türkçeye “Protesto” […]
Özgürlük altından değerli, elmastan daha parlaktır. O yalnız kendisini değil, çevresini de aydınlatır ona sahip olan canlıda. Jack London’ın “Vahşetin Çağrısı” adlı kitabında evcilleştirilmiş; ama […]
12 Eylül’den sonra, özellikle gençleri futbol turnuvaları düzenleyerek politikadan uzaklaştırmak hedefleniyordu. Bu amaçla Havza’da o zamanlar birçok futbol takımı kurulmuştu. Bu takımlardan birisi de “Esnafspor” idi.