Dostoyevski’nin “karanlık (obscure)” öykülerinden birisi olarak da nitelenen bu uzun öykü, onun İspanya gezisinin ardından 1862’de Dostoyevski’nin dergisi Vremya’da yayınlanmıştır.
Dostoyevski’nin uzun bir öyküsü olan “Tatsız Bir Olay” adlı yapıtını çok severim. Satirik bir uzun öykü olan bu yapıt, kendisinden düşük statüdekilere iyi davranmak gerektiğini düşünen bir General’in öyküsünü anlatır. Ama yine de kendi apoletlerinden ve büyüklüğünden vazgeçemez bir türlü General. Hem onlara iyi davranmak gerektiğinden dem vururken, aynı zamanda onlarla muhatap olmasının bile kendi büyüklüğünden kaynaklandığını düşünmektedir.
Çarlığın artık giderek güçsüzleştiği yıllardır bunlar. Giderek kanıksanmış çözümsüz kalmış sorunlara (köylü sorunu gibi) ve artık yavaş yavaş egemen olmaya başlayan entelijensiyaya göndermeler yapılır. Burada bürokrasi, geleneksel egemen kesim, anlayış ile entelijensiya arasındaki çelişki ve çatışmaya da yer verilir. Burada kitabın kahramanı General İvan İlyiç egemen askeri bürokrasiyi temsil ederken, kitaptaki bir sahnede yer alan gazeteci ise entelektüel kesimi temsil ediyor.
Her şey üç generalin, Petersburg’da üçüncü derece memurlardan olan, Stepan Nikiforoviç Nikiforov’un yeni aldığı evinde buluşmasıyla başlar. Aynı zamanda Nikiforoviç Nikiforov’un yaş günüdür. Böylece oturup içki içip sohbet ederler.
Kitabın protagonisti General İvan İlyiç, her şeyi düşünüp öyle söylemekte, insanları keskin bir şekilde incelemekte ve sürekli değişen duygu ve düşüncelerinin kıskacında boğulmaktadır. Dostoyevski burada yazar olarak, İvan İlyiç’in kişiliğine sızarak insanların her an değişen duygu ve düşüncelerine psikolojik derinliği olan bir şekilde yaklaşıyor.
İvan İlyiç kendisini çok yukarıda gören bir generaldir. Hatta kitapta dile getirildiği gibi “kendi adına anıtlar dikildiğini” bile hayal eder. Yazarın anlatımıyla o son zamanlarda heyecanlı bir şekilde her yere girip çıkıyor uzun konuşmalar yapıyordu. “Dehşetli bir liberal” olarak tanınıyordu Petersburg’da. İvan İlyiç o gece general dostlarına herkese karşı iyi olmanın ve altlarındaki memurlara iyi davranmanın öneminden söz ediyordu ama diğerlerinin onu anlamadığını anlamıştı.
Daha sonra dışarıya çıkarlar ve General Ivan İlyiç, uşağı ile at arabasının orada olmadığı görüp sinirlenir. Dediklerine göre uşağı yakındaki bir düğüne hemen gidip geri gelmeyi düşünerek oradan ayrılmıştır. Arkadaşı kendi kızağı ile onu götürmeyi teklif etti, ama İvan ilyiç bu teklifi reddetti.
General kızarak yürümeye karar verdi bu kış gecesinde. Yürürken içeriden müzik sesi gelen bir evin önüne geldi polis vardı. Polise ne olduğunu sorunca, polis ona bu evde memur Pseldonimov’un düğününün olduğu söyler. Bu, General’in dairesinde onun emrinde çalışan alt dereceden bir memurdur.
“İvan İlyiç o zaman bu fakire, durumunu düzeltsin diye, bayram münasebetiyle, on ruble kadar bir ikramiye vermeyi aklından geçirdiğini de hatırladı. Ama bu fakirin öyle ekşi bir suratı, öyle sevimsiz, hatta tiksinti uyandıran bir bakışı vardı ki bu yüzden İvan İlyiç’in iyilik düşüncesi kendiliğinden kaybolmuştu.”[1]
İşte burada Dostoyevski, ustalıkla insanların birbirleri hakkındaki sürekli an an değişen düşünce ve duygularını yorumluyor. Bir insanın herhangi bir nedenle diğerine itici gelebileceğini ve böylelikle hiçbir kötü davranışta bulunmasa bile sırf bu nedenle diğer insanın onun hakkında olumlu bir davranışı yapmaktan vazgeçeceğine vurgu yapıyor. Ustalıklı bir bakış açısı. Çünkü bazen insanlardan mantıksız ve gereksiz bir biçimde soğuruz. Neden olduğunu tam da çözemeyiz.
General o noktada, birden içeriye girse bir anda kendisine nasıl davranabileceklerini düşünür. “Koca General” küçücük memurun düğünü şereflendirse, ona nasıl davranacaklarını düşünür. General her şeyi önceden planlamaktadır. Tek tek içeri girse neler olabileceğini aklından geçirir oracıkta.
Ama hayat planlardaki gibi yürümüyor. Dostoyevski bunu gösteriyor biraz da bu kitapta. Hayatı planlayamazsınız, o kendi yolunda yürür. Dolayısıyla General’in bütün planları boşa gider ve işler hiç de beklediği gibi yürümez. Düşüncelerinde bile onları küçümser; şöyle düşünüp güler kendi kendine:
“Sonra bir kere daha gelinle şakalaşırım. Hımm!… Şey… Tam dokuz ay sonra bir daha, hem bu sefer vaftiz babası olarak geleceğimi çıtlatırım. He – he!… O da, ihtimal günü gününe doğuracaktır. Bunlar, tavşanlar gibi ürerler.” [2]
General yemeğe kalmayı değil, tam o sırada çıkıp gitmeyi planlar. Bu davranışının onlarda saygı uyandıracağını düşünmektedir. Hatta o derece büyütür ki kendini onların gözünde, bu küçük memurun düğününe şeref vermesinin kuşaklar boyunca ailede anlatılacak önemli bir olay olduğunu düşler.
“Adamcağız ayda 10 ruble alıyor.” diye düşünür. Bundan daha aşağısı yoktur General’in gözünde. Uçurumun dibindeki bir memur.
General, birdenbire içeri girdiğinde hepsi şaşırırlar. En çok şaşıran da, onun emrindeki küçük memur Pseldonimov’dur. General’in en büyük sıkıntısı oraya nasıl geldiğini açıklamaktır. Ağzında bazı kelimeleri geveler, ama neden geldiğini bir türlü istediği, planladığı gibi açıklayamaz.
Onu kanapeye oturturlar ilk şaşkınlık anı geçince. Orada yine kendi emrinde çalışan memurlardan olan Akim Petroviç’i görür General. Sıkılmıştır, kurtarıcı gibi adamla konuşmaya başlar. Akim Petroviç onun önünde eğilmekte, ona saygı göstermektedir. Bu arada saygısızlık yapmamaya çalışan adamcağız, nasıl davranacağını da tam bilmemektedir. Dostoyevski bunu da ustalıkla anlatır. Ama General bir türlü neden orada bulunduğunu açıklayamaz istediği gibi. Lafı geveler ağzında. Sonunda şöyle der:
“Yürüyordum… Gece de öyle güzel, öyle sakindi ki!… Birdenbire, kulağıma müzik, ayak patırtıları geldi. Bir yerde dans ediyorlardı… Merak ettim; noktadaki polise sordum: Pseldonimov evleniyormuş… Demek birader, sen böyle bütün Petersburgskaya’yı ayağa kaldıracak balolar vermişsin ha! Kah – kah – kah!..”[3]
Ancak Pseldonimov gülmez, General’in buna canı sıkılır. Böyle sohbet edilirken, General de içmeye başlar, ona içki getirmişlerdir. İçkinin bu sıkıcı durumdan bir kurtuluş olduğunu bile düşünmüştür belki de. Bu arada etrafı gözlemler. Konuklar neredeyse onun varlığını unutmuşlar, hatta saygısızca bulduğu şekliyle sanki o yokmuş gibi davranmaktadırlar. Buna bozulur General, olacak iş değildir. O koca General burayı şereflendirsin de…
İçmeye devam eder. Bu noktada Dostoyevski İvan ilyiç’in gözünden gözlemlerine devam eder. İvan İlyiç’in iç dünyasına iner, onun an an değişen duygularına tanıklık eder birinci elden ve şöyle yazar:
“İvan İlyiç, hatta içinden gelerek, gecenin yedinci kadehini içti. Pseldonimov ona, ciddi, oldukça da somurtarak bakıyordu. General bu adamdan, son derece nefret etmeye başlamıştı.”[4]
Halbuki General’in hiç aklına gelmeyen sıkıntıları vardır Pseldonimov’un. Bu sıkıntılardan birisi de para sıkıntısıdır. Çünkü General evlerine geldiği için ekstra olarak yiyecek ve içecek almak durumunda kalırlar. Bu yüzden paraya sıkışırlar. General bunu hiç düşünmemektedir, memuruna kızmaktadır kendisine gülümsemediği için.
General yine düğüne gelişini kaçıncı kezdir açıklamaya girişir. Ama her seferinde yine de başarılı olduğunu düşünmez, tekrar dener. Ama tatmin olmaz bir türlü.
“General, maiyetindeki memurun düğününe gelişinin sebebini uygun, hatta etraflı bir açıklamayla bildirmişti, ama doğrusu bu açıklama kimseyi kandırmamıştı; misafirler çekingen kalmakta devam etmişlerdi. Ama birdenbire her şey, sanki bir mucize olmuş gibi, değişivermişti. Herkes yatışmış, hepsi bu beklenilmedik misafir odada yokmuş gibi eğlenip gülmeye, bağırıp oynamaya hazır bir hal almışlardı. Bunun sebebi, kaynağı belirsiz bir söylenti, bir fısıltı, misafirin galiba çakırkeyf olduğu yollu bir haberdi.”[5]
Bu arada sarhoş olmaya başlar yavaş yavaş. Votka da içmiştir. Bu arada Akim Petroviç saygıyla ona servis etmektedir, önce şampanya. Ama kendi kadehine daha az koyar onun kadehindekinden. Bu saygısını ifade etmektedir. Yazar, bu ayrıntıyı kaçırmamıştır.
“Ama Akim Petroviç, derin saygısını belirten bir yüzle, şampanyayı koymaya başlamıştı bile. Generalin kadehini doldurduktan sonra, gizli gizli, adeta hırsızlık ediyormuş gibi kırıtıp büzülerek, kendi kadehini de doldurdu. Şu farkla ki, kendine, generalinkinden bir parmak az koymuştu. Bu da bir çeşit saygı gösterisiydi.”[6]
Bu noktada Dostoyevski, insanın can sıkıcı durumlarda nasıl davranacağını ve ne konuşacağını, neden söz edeceğini bilmemesine vurgu yapıyor. Tekrar kendi gelişinin nedeni açıklamaya girişir ama yine tatmin olmaz. Gece boyunca bu konuya takmıştır General.
Akim Petroviç’in kalın kafalılığına kızarak İvan İlyiç, sözüne devam etti: — Buraya gelişim… şey, yani onaylamak… yani, gayemi göstermek için… dedi, birdenbire sustu. [7]
Neyse sonunda sağdan soldan borç alınan parayla bazı yiyecek ve içecekler alınır. General’i yemeğe buyur ederler. Yemeğe kalmamaya karar vermiş olan General bir anda yemeğe oturur.
Burada yine Pseldonimov’a kızmaktadır.
“Halbuki bir saat ya geçmiş ya geçmemişti, kalbi sızlayıncaya kadar, Pseldonimov’dan nefret ettiğini, ona, karısına ve düğünlerine içinden lanet okuduğunu fark etmişti.”
İnsan bazen olayların akışına kapılarak aslında hiç gitmek istemediği noktalara varır, karşılaşmak istemediği durumlarla karşılaşır. İşte General’in durumu tam da buydu. İyice nefret etmektedir özellikle de damattan.
Geline de sempatik görünmeye çalışan General onunla da iletişim kuramaz bu duruma da bozulur. Ayrıca yine duyguları değişmekte ve kendisine saygı gösterilmediğini düşünmektedir:
“İvan İlyic gene düşünceye daldı: “Beni saymıyorlar bile. Niye bu kadar gülüyorlar? Duygusuz denecek kadar serbestler.”[8]
Hatta sofrada saygısızlık had safhaya ulaşmıştı, birisi ekmek parçası bile fırlatmıştı Generale. General bundan Goloveska muhabirini sorumlu tutuyordu. Yine hayale daldı General buradaki insanların sempatisini kazandığını düşledi, hatta tam bu anda gelini bile alnından öpebileceğini düşündü. Ama bütün bunlar gerçekleşmedi.
Sarhoş bir öğrenci General’e sataşmaya başlamıştı. General bu arada iyice saygıyı yitirdiğiklerini düşünüyordu.
“Porfiriy, sana söylüyorum. Sana… Düğününe gelmekte bir maksadım vardı elbet. Değil mi? Ben sizleri mâanen yükseltmek istedim… Bunu herkesin hissetmesini istiyordum. Şimdi hepinizden soruyorum: gözünüzden çok mu düştüm?” deyince,
Goloveska muhabiri de aradığı fırsatı bulmuştu:
— Evet!.. diye bağırdı. Evet, küçük düştünüz. Evet. Geri kafalısınız… Geri kafalı bir adamsınız siz!… siz insanseverliğinizle övünmek için geldiniz buraya. Herkesin eğlencesine engel oldunuz. İçtiğiniz şampanyanın parasının, on ruble aylık alan bir memurun kesesinden çıktığını düşünmediniz. Hem bana öyle geliyor ki, siz, memurlarının genç karılarına göz koyan amirlerdensiniz. Bu kadar da değil; sizin tekelcilikten yana olduğunuza da eminim ben… Evet yüzde yüz öylesiniz.” [ix]
General artık iyiden iyiye kızmış ve Pseldonimov’dan yardım istemişti. Bunun üzerine amirinin isteğini kırmayan memur, muhabiri zorla evden dışarıya attı.
Daha sonra iyice sarhoş olmuştu General. Kendini kaybetmiş olarak yerde sızmıştı. Onu nereye yatıracaklarını düşündüler, düğün sahipleri. En sonunda onu yeni evlilerin yatağına yatırmaya karar verdiler. Çünkü evde General’e uygun başka bir yatak yoktu. Pseldonimov’in annesi generalin üstünü soyup onu yatırdı, sanki öz oğluymuş gibi. Bu arada General yatakta rahatsız garip düşler, hayaletler görüyordu. Neyse sabah olmuştu sonunda. General hemen kalktı ve üstünü giyinip çıkmaya yeltendi. Sonra memurun annesi onun yıkanmasına yardım etti. Burada bir ayrıntıyı yazmış Dostoyevski, muhtemelen gelin ve damat için alınan sabunla yıkandığını yazmış General’in.
Daha sonra oradan kaçarcasına uzaklaştı ve sekiz gün işine gitmedi İvan İlyiç. Hatta emekli olmayı bile düşünmüştü, ama sekiz gün sonra dairesine gitti ve memur Pseldonimov’un başka bir daireye naklini istediğini öğrenerek, buna izin verdi. Sonra başarısızlık duygusuyla baş başa kaldı.
“Hikâye, bir insanın kendisi hakkındaki fikirleri, idealleri ve güdüleri ile bunların gerçeğin insafsız ışığındaki görüntüleri arasındaki büyük uçurumu ele alıyor. Temanın acımasızlığı, kişinin beklentilerini başaramamaktaki dramının, aslında gülünç olduğunu fark etmesinde ortaya çıkıyor.” (Jessie Coulson)
Kitaptaki General’in gelgit duyguları ve sürekli değişen ruh hali o kadar doğal bir şekilde işleniyor ki, adeta öykünün içine giriyor insan. Bir solukta okunan bu öyküde, çevre ve ortamdaki insanların uzun uzun tasvirleri yerine onların davranışları ve ruh halleri anlatılmaya çalışılmış. İnsanın küçük mimikleri, davranışları, hiç konuşmadan karşıdaki insana bir şeyler hissettirebilir. İşte Dostoyevski bu uzun öyküde birçok noktada bunu yakalamayı başarıyor.
Dostoyevski’nin “karanlık (obscure)” öykülerinden birisi olarak da nitelenen bu uzun öykü, onun İspanya gezisinin ardından 1862’de Dostoyevski’nin dergisi Vremya’da yayınlanmıştır.
Hayatın içinde kurguladığımız çoğu şey, planlarımız düşündüğümüz gibi gitmez. Ve hayatın içinde hiç düşünmediğimiz sonuçları görürüz. İşte Dostoyevski bu öyküde buna dikkat çekerken, aynı zamanda insan ruh ve davranışlarını her zamanki inceliğiyle araştırıyor. Yer yer mizahi, yer yer trajik öğeler de var öyküde. Her şey dozunda yani.
Aslında bir noktada insani ilişkilerde hiyerarşinin ne kadar yabancılaşmaya yol açtığı ve bazı durumlarda ne kadar komik olduğunu da gözler önüne seriyor. Bir insan, kendisinden statü olarak düşük birinin evine gittiğinde onu şereflendirdiğini, ona bir şeyler bahşettiğini düşünüyor. İşte Dostoyevski bunu da ironik ve satirik bir yaklaşımla ortaya koyuyor.
Erol Anar
[1] Dostoyevski: Tatsız Bir Olay, Can Yayınları, sayfa 10.
[2] Dostoyevski, age, sayfa 11.
[3] Dostoyevski, age, pdf, sayfa 15.
[4] Dostoyevski, age, sayfa 18.
[5] Dostoyevski, sayfa 22.
[6] Dostoyevski, age, sayfa 22.
[7] Dostoyevski, age, sayfa 22.
[8] Dostoyevski, age, sayfa 26.
[9] Dostoyevski, sayfa 29.